hugs Pictures, Images and Photos

27.9.10

Kitap

2-5 yaş anneler için bu kitap ücretsiz.
Sadece formu doldurmanız yeterli.
Bunun için TIK

23.9.10

scamper

Okulöncesi eğitimin amaçlarından biri çocukların yaratıcı düşünme becerilerini geliştirmektir. Farklı düşünme, hayal kurma, orijinallik ve sezgi yaratıcı düşünmenin en önemli noktalarıdır. SCAMPER yaratıcı düşünmenin geliştirilmesinde kullanılan uygulanması kolay, eğlenceli bir beyin fırtınası yöntemidir. Çocuklara farklı düşünme, hayal kurma ve sezgilerini kullanarak özgün ürünler ortaya koyma şansı verir.

SCAMPER zihinsel kalıplarımızın ötesinde hareket etmemizi sağlar. Çocuklara düşüncelerini değiştirmeleri ya da birleştirmeleri konusunda adım attırarak yaratıcı düşünmelerini sağlar. Michalko'ya göre SCAMPER'ın felsefesi şudur: "Her fikir varolan başka bir fikirden doğar"

SCAMPER okulöncesinden başlayarak her düzeyde eğlenceli bir şekilde uygulanabilir. İlk olarak Osborn tarafından geliştirilmiş daha sonra Eberle tarafından da hatırlanması kolay bir şekilde yeniden düzenlenmiştir. İngilizce yedi kelimenin baş harfinden oluşan bir akrostişdir yani hatırlanması istenen kelimelerin ilk harflerinin birleşmesinden oluşan yeni bir kelimedir.

S: Substitude: Yer değiştirme
C: Combine:Birleştirme
A: Adapt:Uyarlama
M: Modify, Minify, Magnify: Değiştirme, küçültme, büyültme
P: Put to other uses: Diğer kullanışlarının yerine koyma
E: Eliminate:Yok etme, çıkarma
R: Reverse, Rearrange:Tersine çevirme ya da yeniden düzenleme

SCAMPER tek bir nesneye yöneltilen düşünme yöntemi serisidir. Bunun için tek bir nesne seçilir ve beyin fırtınası yoluyla bu nesne değiştirilip geliştirilir. Bunun dışında öykü, masal ya da şiirlerde kullanılabilir. Bunu yapmak için çocuğa sorular sorulur.

Sorular çocuğun daha önce alışık olmadığı bir şekilde onun düşünmesini sağlar. Bu sorular bir anlamda farklı düşünme becerilerini kazandırmaya yönelik itici bir güçtür. Çocukların düşüncelerini geliştirip onların keşif yapmasını cesaretlendirir. Bu sorular çocukların yaratıcılıklarını ve kendi görüşlerini geliştirmeleri için gereksinimlerine uygun pratik yapma olanağı yaratır. Ayrıca esnek düşünmeyi ve kalıpları yıkmayı öğretir. SCAMPER'ı bir nesne üzerinde uygulanarak ayrıntılı bir şekilde açıklanmasını aşağıda okuyabilirsiniz.
Yer Değiştirme

Bu aşamada nesneyi başka bir şeyin yerine koyma çalışması yapılır. Örneğin, bir elbise askısının yerine başka ne kullanılabilir? Ağaç dalı, ip, anten, tahta parçası vb.

Bunun dışında bu aşamada çocuğun daha çok düşünüp fikir üretebilmesi için farklı sorular da sorulabilir.
- Onun bir bölümünü başka bir şeyle değiştirebilir misin?
- Farklı bir güç kaynağı kullanabilir misin?
- ........... yerine başka ne kullanabiliriz?
- ........... başka hangi yollardan yapılabilir?
- Çocuklar sizin yerinize yapsa ne yaparlardı?
- Bir uzaylı yapsa nasıl yapardı?
- Başka hangi materyallerden yapılmış olabilir?
- Çok eski yıllarda onun yerine ne kullanılmıştı?
* Birleştirme
Bu aşamada farklı düşünceler ve öğeler bir araya getirilir ve birleştirilir. Örneğin; bir elbise askısı ile neyi birleştirirsek daha gelişmiş bir elbise askısı elde ederiz? Elbise askısını kirlilik ölçer bir elektronik aletle birleştirdiğimizi düşünelim. Böyle bir askı bize asılan elbiselerin temiz ya da kirli olup olmadığını bize gösterebilir. Bilgisayar ile birleştirilip dolaptaki giysilerin dokümanını bize verebilir.
Bu aşamada sorulabilecek sorular şunlardır:
- Hangi bölümler birlikte çalışabilir?
- ...............'nın başlangıç ve sonunu değiştirebilir misiniz?
- ............... konusunda başka kimlerden yardım alabiliriz?
- ............... materyalleri birleştirebilir misiniz?

 
Uygulama Örnekleri


Çalışmalar "bireysel çalışma" ve "tereyağ-ekmek" yöntemi ile işbirlikli öğrenme yönteminin tekniklerinden biri olan "birlikte öğrenme" tekniği kullanılarak uygulanmıştır. Sorular yazar tarafından verilmiştir. Çalışmaların bir bölümünde çocuklar düşündüklerini aynı zamanda resimlemişlerdir.

Ayakkabı Olmasaydı Sokakta Gezmek İçin yağımıza başka ne giyerdik?
Bez bağlardım ayağıma, ayağıma torba giyerdim, kartondan ayakkabı giyerdim, çorap giyerdim, ayağımıza kutu geçirirdik, yay takardım böylelikle zıplaya zıplaya giderdim, paten giyerdim, içi oyulmuş taş giyerdim, kâğıdı ayağıma yapıştırırdım, ayağımıza paspas bağlardım, patik giyerdim.

Ayakkabımızın eskimemesi için ona öyle bir şey ekleyelim ki ayakkabımız hiç eskimesin.
Parlatıcı takalım, silgeç takalım kirlendiğinde hemen temizlesin, boya kutusu koyalım sürtündüğünde hemen boyasın, ayakkabının boyası eskidiğinde boyayacak boya kutusu koyalım, yedek topuk koyalım, altına çivi ekleyelim, lastik taban ekleyelim, ayakkabının altına bantla kaplayalım.

Komik görünümlü eğlenceli bir ayakkabı yapsaydınız nasıl bir ayakkabı yapardınız?
Kulakları ve ponponları olan sevimli bir tavşan yapardım, yıldız, kalp ve daire şeklinde desenler eklerdim, bacaklarını da yeşile boyardım. Topuklu ve kırmızı renkte olsun isterdim.

Fare ve tavşan şeklinde ayakkabı yapardım, gözlerini ve bıyıklarını çizerdim, uzun bacakları olsun isterdim. Altına halı yapardım, ağzını ve kulaklarını komik şeklinde çizerdim. Köpek şeklinde yaparım kulakları ve burnu olan bir köpek. Gözleri ağzı ve ayakları olan sevimli bir köpek.

Dişlerimizi fırçalamak için diş fırçası yerine başka ne kullanabiliriz?
El, yaprak, yaprağın sapı, küçük bir dal parçası, yumuşak bir tarak, ip, suluboya fırçası, dilimizi, saç fırçası.

Daha gelişmiş bir diş fırçası için diş fırçamıza neler ekleyebiliriz?
Çelikten diş fırçası yaptırırdım elime motor takıp hemen fırçalardı, motor takardım dişlerimi daha hızlı fırçalaması için, üzerine bir düğme eklerdim ona top atınca harekete geçip dişlerimi fırçalardı, üzerine düğme takardım ip bağlardım oraya ipi çekince dişimi fırçalardım, pervane ve düğme takardım pervaneyle uçardı düğmeye basınca fırçalardı, düğme ekler bastığımda yeni kılları olurdu.

Buzdolabı ile neyi birleştirirsek daha gelişmiş olur?
Boya kutusu koymalıyız boyalar erimesin diye, hediye kutusu ile birleştirmeli, içinde güzel bir meyve çıksın, yapışkanla birleştirmeliyiz, tabakları tutsun diye, bidonla birleştirmeliyiz, süt konur, radyo ile birleştirmeliyiz, buzdolabının kapağını açtığında radyo susuyor kapattığımızda çalışıyor.

Kapağını açmadan buzdolabının içini görebilseydik ne olurdu?
İnsanlar sevinirdi, buzdolabının kapağını açmadan istedikleri yiyecekleri alabilirlerdi, insanlar şaşırırdı, Ruhsar gibi hayalet olurdu, canım meyve çekerdi, ellerim hiç durmadan kıpırdardı,hırrsız görüp çalardı.

Siz bir buzdolabı olsaydınız nasıl bir buzdolabı olmak isterdiniz?
Topa benzeyen yüzü olan sahibine el sallayan bir buzdolabı olmak isterdim. Çizgili, yüzü olan kolye takmış ayakkabıları ve saçı olan bir buzdolabı olmak isterdim. Saçları, kulakları ağzı olan kıyafetli insan gibi buzdolabı olurdum. Balonlu buzdolabı olurdum. Balon beni taşırdı.

Karıncalar bir ev yapsaydı nasıl bir ev yapardı?
İki tane üçgen şeklinde ev yaparlardı, evlerin boyu orta olurdu, kapıları olan bir ev yaparlardı ve taştan olurdu, yanardağa benzeyen bir ev yaparlardı, gül ve çiçeklerden yaparlardı, ot, çimen ve tahtadan yaparlardı, yemeklerden ve süslerden yaparlardı penceresi olurdu.

Evin bölümlerinden birini çıkarmanız gerekse hangisini çıkartırsınız? Neden?
Salon çünkü kullanılmadığı için, oturma odası çünkü rahat edemiyorum, kendi odamı çünkü odamda çok oyuncak var, salonu çünkü çok süslü, kendi odamı çünkü oyuncaklarım yok, banyoyu çünkü pis kokuyor.

"Evi" anlatan başka hangi kelimeler kullanabiliriz?
Okul, çadır, gülev, otel, kulübe, yaprak, oda, yazlık,

Uzaylı biri şemsiye yapsa nasıl bir şemsiye yapardı?
Oyun oynayan bir şemsiye, zıplayan bir şemsiye, süslü komik bir şemsiye, güldürecek bir şemsiye, yağmurdan korurken gülen bir şemsiye, uçan ve süslü bir şemsiye yaparlardı.

Şemsiye yerine başka ne kullanılabilir?
Naylon takarız, boru kullanır içinden giderdim, astronot kıyafeti giyeriz, yırtılmayan ortası kapalı tekerlek, oyuncak saç ve şapka kullanabiliriz, ıslanmadan ağaçların altına girebiliriz.

Musluğa taktığımız kısa bir hortumla başka neler yapabiliriz?
Boru yerine kullanabiliriz, yılan yapılabilir, mağara yapabiliriz, oyuncak yapabilirim.

Okuduğumuz kitap konuşsaydı öğretmeninize ne söylerdi?
Öğretmenim bak ben konuşuyorum, siz kimsiniz derdi, beni canlandıran şey nedir diye sorardı,alondan ördeği kurtar derdi, civcivi boya derdi, piyano çal derdi, arabaya binip, bir yere gidip yemek yiyelim derdi, evcilik oynayalım mı derdi.

Okuduğumuz kitabın rasgele bir bölümünü çıkarırsak ne olur?

Sonunu anlamayız, okuyamayız öykü biter, diğer heyecanlı yerlerini okuyamam, çıkan yerdeki konuyu anlamam, sayfası biter okuyamayız, kitabın sayfası yırtılır, eksilir, kitabı yarım bırakırız anlayamayız.

Uzaylı bir çocuk kitap yazsa o kitabın içinde neler olurdu?
Uzay gemilerini anlatırdı, ay dedeyi anlatırdı, uzay'ı anlatırdı, denizleri, karaları, ormanı dünyayı anlatırdı, ev hayal ederdi onu anlatırdı, yıldızlar olurdu, kuşlar olurdu, uzaylı çocuğa uçmayı anlatırdı,uzaylı adamlar olurdu.

Makas çok ağır olsaydı ne olurdu?
Makas yerine bıçak kullanırdım, makas demezlerdi, taş derlerdi, biz taşıyamazdık, ellerime olmazdı, taşıyamazdık, saçımızı da devler kesmek zorunda kalırdı, sınıfımızda öyle dururdu, istediğimizi kesemezdik, ablalar kaldırırdı.

Ütü ile ütü masası arasında nasıl bir ilişki vardır?
Ütü onunla arkadaştır, birbirlerine yardım ederler, iyi anlaşırlar, kalbinde ilişkileri vardır, elbiseleri ütülemek için bir ilişkileri vardır, giysileri ütü ile ütülerken yerler yanmasın diye ütü masası kullanılır, iyi bir ilişki var birisi olmazsa kötü ilişki olur.

Saç fırçasını saçımızı taramak dışında başka hangi amaçla kullanabiliriz?
Çimleri tararız, atları temizleme de kullanırız, atımızın sırtını tararız, bir şeyi patlatmakta kullanabiliriz, köpeğimizin tüylerini tararız, kaşlarımızı tararız, sürterek tozları alabiliriz, saçıma bir şey yapıştığında uçlarını kullanırız.
BRAİN STORMİNG

Denizde bir balıksın. Balıkçının olta attığını görüyorsun. Her an oltaya takılabilirsin. Ne yapardın?
Dünyanın en güçlü teleskopunu yaptın. Neler görmek isterdin?
Bir uzay yaratığı olsaydın ve Jüpiter’ de yaşasaydın, gezegenine gelen insanlara ne göstermek isterdin?
Ormanda yaşayan bir hayvan olsaydın, hangi hayvan olmak isterdin? Niçin?
Uzaylı bir arkadaşınıza mektup yazsanız ne yazardınız? Mektubu nasıl gönderirdiniz?
Yanardağlar niçin patlar?
Eve geldin ve en sevdiğin kitabını kardeşinin yırttığını gördün. Ne yapardın?
Kirlenen dünyamızı nasıl temizlerdiniz?
Gökyüzünde olsaydınız, ne olmak isterdiniz? Niçin?
Ayşe ile ali ormana piknik yapmaya gittiler. Her yer çok güzeldi. Hemen oturup, piknik sepetini açtılar. Bir de ne görsünler! …….
Sence güzel bir gün nasıl olur? Anlatır mısın?
Dünyanın herhangi bir yerinde yaşama şansın olsaydı nereyi, neden seçerdin?
Şu anda en çok yapmak istediğin şey nedir?
Başka birisi olabilseydin, kimin yerine geçmek isterdin? Neden?
Herhangi birisini kardeşin olarak seçmek isteseydin, kimi seçerdin? Neden?
Hangi masal kahramanını kardeş ya da ağabey olarak seçerdin? Neden?
Evde hangi hayvanı beslemek isterdin? Neden? Ona hangi ismi verirdin?
Çok değişik bir hamburgeri nasıl yapardın?
Bir dağın tepesinde tırmanıyorsun. Neler gördüğünü anlat.
Ay neden bazen büyük, bazen de küçük görünür?
Ağaçların yaprakları sonbaharda niçin dökülür?
Kurtlar neden ulur?
Kunduzlar niçin baraj yaparlar?
Güneş neden her zaman doğudan doğar, batıdan batar?
Dünya niçin döner?
Neden bazı bulutlar gri, bazıları beyazdır?
Rüzgar niçin eser?
Nehirler neden akar?
Denizlerde niçin dalga olur?
Ağaçlar nasıl büyür?
Uzayda bir gezegen bulsan ona hangi ismi verirdin?
İnsanları neler mutsuz eder?
İyi bir arkadaş nasıl olur?
İyi bir öğretmen nasıl olur?
İyi bir insan nasıl olunur?
Büyüyünce ne olmak istersin? Niçin?
Bir şeyi tanımlarken “gibi” kelimesini kullanarak kıyaslama yapabiliriz.
.......... gibi beyaz .......... gibi kötü

.......... gibi siyah .......... gibi güzel

.......... gibi mutlu .......... gibi parlak

.......... gibi üzgün .......... gibi inanılmaz

.......... gibi şişman .......... gibi sıkıcı

.......... gibi uzun .......... gibi çirkin

.......... gibi umutlu .......... gibi yüksek

.......... gibi huysuz .......... gibi korkunç

.......... gibi neşeli .......... gibi tatlı, lezzetli

İki kafan olsaydı neler yapardın?
Dört elin olsaydı neler yapmak isterdin?
Görünmez olsaydın neler yapardın?
3 dilek hakkın olsaydı neler dilerdin?
Güzel bir şapkan var. Normal kullanımı dışında, onunla neler yapmak isterdin?
Dünyanın hakimi olsaydın neler yapardın?
Çok önemli bir işin var. Yolda giderken sel sularının köprüyü yıktığını gördün. Karşıya geçmek için neler yapardın?
Bir bilim adamı olsan ne icat ederdin? Niçin?
Bisikletle giderken aniden havalandın ve uçmaya başladın. Nereye gidiyorsun? Neler görüyorsun? Yere nasıl ineceksin ve geriye nasıl döneceksin?
Sen bir kar tanesisin. Nasıl oluştun, yeryüzüne nasıl indin ve neler görüyorsun, bize anlat.
Aynı dili konuşmayan iki kişi nasıl anlaşır?
Plajda kumları kazarken bir define buldun. Bu define nedir? Ne yapardın?
Yeni doğmuş bir bebeksin. Neler gördüğünü anlat.
Bir sabah uyandığında büyük bir insanın vücuduna sahipsin. Ne yapardın?
Yolda yürürken bir kuş tüyü buldun. Sence o tüy nereden geldi ve başından ne maceralar geçti?
Sen, bir çocuğun en sevdiği oyuncağısın. Hayatını anlat.
Sen, mutsuz bir prens / prensessin. Neden mutsuzsun?
Duvarda asılı bir resimsin. Kimin evindesin ve neler görüyorsun?
Evsiz bir insanın bir gününü anlat.
Öğretmen olsan sınıfı rahatsız eden çocuğa nasıl davranırdın? Neler yapardın?
Dünyay köpekler yönetecek olsaydı neler olurdu?
Ayakkabıların konuşabilseydi neler söylerdi?
“EĞER” ile başlayan sorular çocuklar için çok eğlencelidir.
Eğer, sindrella ’daki prens, cam ayakkabının sahibini ararken, ayağı sindrella kadar küçük birisine rastlayıp, o kişiyle evlenseydi ne olurdu?

__________________
ALINTIDIR

22.6.10

......

Zamanı öldürme seanslarında okuyarak zamanı yaşatmaya çalışıyorum. Psikolog Dilek Kırcaoğlu okuyorum. Ve çok seviyorum. Bugün altını çizidiklerimden bir demet.


Çocuk yetiştirme konusunda kalıplaşmış düşüncelerin her zaman karşısında yeralmışımdır. Hatta " yetiştirme " kelimesi bile bana ters gelir zaman zaman. Çocuklar kendi yaşam yaşam süreçleri olan bireylerdir. Her birine baktığımzda yeni teori ve teknikler öğrenebileceğimiz , kendilerine ait yaşamları olan varlıklar görürüz. Bizim onların yaşamındaki rolümüz rehberlik olmalıdır.

Çocuklar yetişkinlerin kurallarının yanında kendi tercihlerini oluşturmak ister. Bu onun en doğal hakkıdır.

Açlıktan hiçbir çocuğun ölmeyeceğini unutmayın. Çocuk yemek yemeğe değil sizin tutumlarınıza itiraz ediyor olabileceklerini unutmayın ve hem çocuğun davranışlarına karşı empatik olun hem de kendi tutumlarınızı sorgulayın.

Okul seçimi çocukların karar verebilecekleri bir şey değildir. Çocuğa bir kaç yer gezdirip sormak doğru değildir. Siz en güvenli yeri belirledikten sonra kendinizden emin davranır ve kararlı tutumunuzu sürdürürseniz çocuğunuz da çabucak alışacaktır. Kafası karışık bir anne çocukta karmaşa ve güvensizlik duygusu oluşturur.

İlk 6 aylık dönemde bebek nasıl olsa anlamıyor diyerek 1 haftadan uzun süre bebeği başka birisine bırakmak çocukta güvensizliğe yol açar. " Güvene karşı güvensizlik " dönemi yaşayan bebek anlamadığı düşünülse de terkedilmişlik hissine kapılır.


İletişim probleminin kökünde tutumlar yatmaktadır. Karşımızdaki kişinin duygularına ve kendi duygularımıza odaklanarak birbirimizi anlamaya çalışmak iletişimin temeli olmalıdır.

Aslında 2 yaş döneminde çocuk , sizden sadece kabul duygusu beklemektedir. Onun kararlarına saygı duyabileceğinizi hissetmek istemektedir. Yıkıcı ödül ceza tekniklerine tepki vermektedirler. Ebeveynler otoritelerinin sarsılacağından korktuklarından çocukla inatlaşmaya, güç kullanmaya girişirler. Bu da çoğunlukla öfke nöbetleriyle sonuçlanır. Öfke nöbetleri sırasında sakin olun. "Şimdi ikimizde sakinleşelim , sonra konuşalım " diyebilirsiniz. Bu tavrınızı kararlı bir şekilde yansıtırsanız kesinlikle işe yarayacaktır.

Çocuklar güvende hissedebilmek için çevrelerindeki kuralları bilmeye ihtiyaç duyarlar. Aslında bu hepimiz için geçerlidir. Birşey yaptıklarında neler olabileceğini, nerede durmaları gerektiğini sürekli sınarlar ve bu yolla öğrenirler. Eğer çocuğunuza verdiğiniz mesajlarınız bu anlamda net değilse hayırlarınız evet manasına geliyorsa durum onlar için daha karmaşık hale gelir. Düşünün ki bir eşya monte etmek işstiyorsunuz ve elinizde bunu nasıl yapacağınıza karşı bir yönerge yok. Kafanız ne kadar karışır değil mi. Eşyaya ait parçaları sürekli takıp çıkarmak , denemeler yapmak zorunda kalırsınız. Hiçbirşeyden emin olamazsınız. Sınırları etkin olarak belirlenmeyen çocukların yaşadıkları da buna benzer. Verdiğiniz mesajların arkasında durmuyorsanız , sürekli fikir ve yöntem değiştiriyor ve istikrarsız davranıyorsanız çocuk sizin bu belirsizlik mesajınızı algılayacağından o da belirsiz davranır.

Kızgınlık ve öfkeyi her insanda olan normal duygular olarak kabul edin. Çocuk korku, kaygı, üzüntü, kıskançlık gibi tüm duyguları insani duygular olarak görmeli ve bunları olumlu yollarla ifade edebilmeyi öğrenmelidir.

Çocuğun bakımında rol alan diğer kişilerle işbirliği yapın. Çocuğa yaklaşım için ortak bir dil belirleyin.

Tüm çocuklar o kadar özel ki.. Onların özel olduklarını unutanlar , kendi çocuklarına yabancılaşan yetişkinlerdir. Onları normalleştirmeye , eğitmeye, kalıplara sokmaya , hayallerini unutturmaya çalışan yetişkinler. Ve tüm bunların adına eğitim diyen yetişkinler.Sanırım ben bu anlamda hiçbir zaman yetişkin olmayacağım.

Bana problemli diye tanımlanan bir çocuk getirdiklerinde , keşfedilmesi gereken pek çok yanı olan birini görürüm, törpülenmesi gereken birini değil. Çoğu çocuk keşfedilmediği için kendini yalnız hissetmekte, farklı davranmakta, sonuçta kendini kapamayı seçmektedir. Çocuklar yetişkin dünyasının kalıplarının ne olduklarını ve ne anlama geldiklerini bilmezler. Farklı olanı dışlamayı yetişkinler öğretirler. Oysa farklılıklar ne çok şey öğretir bize.

14.6.10

Ben büyüyorum anne

Ben çocuğum . Dünyayı fethedebilir, imkansızı başarabilirim, uçabilirim eğer istersem. Senin yaşadığın kaygıları yaşamam, senin baktığın gözlerle görmem dünyayı, mucizelere inanırım sihre , perilere , canavarlara inandığım gibi. Normal olan senmisin yoksa benmiyim. Ben farklıyım ve beni özel kılan da bu bence.
Ben çocuğum , kişiliğimi oluşturmaya çalışıyorum , sana aksi gelen davranışlarımla kendi bağımsızlığımı ortaya koyuyorum aslında. Sen bunun adına inatçılık diyorsun ama ben seninle inatlaşmak istemiyorum. Kendimi anlatacak kelime bulamadığımda bunu davranışlarımla gösteriyorum hepsi bu.
Sana bir mesaj vermek istiyor da olabilirim belki böyle davanarak. Şunu söylemek istiyor olabilirim. " Yolunda gitmeyen bişeyler var bana yardım et "
Bazen paylaşmakta zorlanabilirim , otorite kurmaya çalışabilirim. Bir yandan da sana olan bağlılığım var tabi unutmamam gereken , ne kadar karmaşık bir durum aslında öyle değil mi ?
Beni dinlersen ve önemsersen herşeyi kolaylaştırabiliriz . İnatlaştığımı düşündüğün zamanlarda bana biraz zaman verebilirsin. Sen de bana inatla karşılık verirsen bir güç oyununa dönebilir aramızdaki ilişki. Bu bir oyun değil ve birimizin mutlaka kazanması gerekmeyebilir. Sen sakin olursan ve ağladığımda benim söylemek istediğimi anlamadığını söylersen bana seni anlayabilirim.
Korkma ama bu geçici bir durum , hep böyle olmayacak tabi, sana garanti verebilirim.
Bana zorla bişey yaptırmamalısın , benim de seçimlerim olabileceğini kabul et. Ispanağı sevmek zorunda değilim, senin kabağı sevmediğin gibi. Ama çok fazla seçenek olursa önümde karar veremeyebilirim. Mesela yumurta yemem gerektiğinde ve sen bana yemelisin dediğinde seni dinlemeyebilirim. Bana yumurtanı nasıl istersin peynirli mi sade mi diye sorarsan kafam daha fazla karışmadan tercih yapabilirim. Ve sen bana bunu sorduğun için kendimi değerli hissederim. Biliyorsun ya tek derdim varlığımı sana kanıtlamak.
Hiç sebep yokken ağlayabilirim bazen,, aslında bunu yaparak sana başka bir şey anlatmak isteyebilirim. Dikkatini çekmek istiyorumdur belki yada canım gerçekten ağlamak istiyordur. Böyle zamanlarda beni görmezden gelebilirsin. Sen üstüme gelirsen daha çok ağlarım sanırım. Başka birşeyle ilgilendiğini görürsem susabilirim. Biliyorum sana göre normal olmayan davranışlar bunlar. Bunun için beni suçlama olur mu. Normal nedir ki hem ?Beni anlamaya ve davranışımın nedenini bulmaya çalışırsan sana yardım edebilirim

Rutinleri çok severim. Günlük rutinlerim bozulduğunda kendimi güvende hissedemem. Hayatımızla ilgili bir değişiklik yapmayı düşünüyorsan bundan benim de haberim olsun.
Bana söylemek istediğini kesin ve net bir dille söylemelisin. Yorum yapmazsan ve sadece davranışımın sonucunu bana açıklarsan işimizi kolaylaştırırsın. "Sen beni üzüyorsun "demek yerine " Ben üzülüyorum "dersen kendimi suçlamam hatta seni anlayabilirim.
Ben kendi yolumu çiziyorum ve kendi gelişim sürecimi yaşıyorum. Senin benim yaşamımdaki rolün bana rehberlik etmek olmalı.
Yaptıklarının sebebini açıklarsan ve bana dürüst davranırsan toplantıya değil de babamla sinemaya gittiğini kabul edebilirim. Seni anlayabilirim.
Kendimi güvende hissedebilmek için çevremdeki kuralları bilmeye ihtiyacım olabilir. Soyut düşünmeyi başaramadığım için " net " mesajlara ihtiyaç duyabilirim. Aslında kurallara itiraz etmem , benim itirazım net olarak anlayamadıklarıma ve onların ortaya konuş biçminedir.
Kısacası benim kişiliğimi yoksaymadan bana sınırlar koyabilirsin buna izin verebilirim. Sna ters olan şeyler söylesem bile beni dinlemeye devam edersen , itiraz etmezsen, öğüt vermezsen istediğini yapabilirim.
Bana aşırı kuralcı yada aşırı hoşgörülü davranma . Bu iki davranışta da tepkilerimi dile getiremeyebilirim. Birşey yapmak istediğimde çok sert bir hayır yada ne istersen yapabilirsin söylemlerinin yerine yaptığım davranışın sonuçlarından beni haberdar edersen bunu düşünebilirim.
Demiştim ya ben çocuğum, sen beni anlarsan ben de seni anlayabilirim

15.5.10

Öğreniyorum



En çok hangi mevsimi seviyosun dedim ona. Ben hepsini seviyorum dedi. İlkbaharda parka giderim, yaz olduğunda denize girerim, kışın kardanadam yaparım, sonbaharda çamurlara basarak yürürümmm..
Halbuki ben yaz geldiğinde kışı, kış geldiğinde de yazı özleyen, hep elimde olmayanı isteyen yazın sıcağında  amann üfff seslerini eksik etmeyen , kışın da çok üşüyen bir şahsiyetim.
Öğeniyorum ama bugünü sevmeyi, yarının getireceklerini kabullenmeyi, dünle vedalaşmayı ve her başlayan güne neşeyle uyanmayı..
Hem de 6 yaşındaki bir çocuktan öğreniyorum bunları...
Hem de bu şarkıyı söylüyo bana bakarmısın.



Oyun için buraya tık

10.5.10

o beni prenses peri sanıyor

Boyalarını yine mi kaybettin diye sesim yükselse de bir an çantasının içine düştüğünü farkedip bulduğumuzda az önce yaşadıklarımızı unutuveriyor
En güzel yemeği ben yaparım
Etek bana çok yakışır
Elini hiç bırakmam
Pembe rüyalar gör dersem bütün rüyaları pembe olur
Ben ne söylersem koşulsuz doğrudur sanıyor
Daha da fazlası... ne hata yapsam ben, o  hep geri sarıyor
Hep geri

Kağıtları parçala biraz suyla blendırda hamurlaştır. İçine biraz tohum at, kaşıkla karıştır. Bir havlunun üzerinde gece boyunca kurumasını bekle, üzerini de ört ama. Belki süreyi kısaltmak için kurutma makinesi de kullanabilirsin, yada farklı renler elde etmek için biraz gıda boyası. Kuruyan kağıt hamurundan çiçekler yap kartların üstüne yapıştır. Sonra da kartları gönder tabi. Çiçeklerin aslında tohum olduğunu söylemeyi unutma ama.

8.5.10

Eğer

Dünyaya onun gözünden bakabilseydim eğer

Patates kızartmasıyla ömrümü geçirebiliceğimi düşünebilirdim, yada hep makarnayla

Çilolayala karnımı doyurabileceğimden de emin olurdum mutlaka

Çamurlarla oynamak daha mutlu ederdi beni, su birikintisinin ortasına dalmak hele şahane olurdu.

Birsürü arabam olmasına rağmen her seferinde daha fazlasını isteyebilirdim

Çünkü onlar orda benim için varlar hepsini almak isteyebilirdim

Oyuncağımı paylaşmak istemeyebilirdim , çünkü o benim

Bana ismimi sorduklarında cevap vermek istemezdim muhtemelen, ben onlara isismlerini soruyomuyum canım

Konuşmak istemezsem konuşmazdım

Annenmin giydirmek istediği ayakkabıyı giymek de istemeyebilirdim, benim de zevklerim var ama dimi

Ben derdim hep , önce ben

Dünyanın benim etrafımda döndüğünü de düşünürdüm sanırım

Böylesi güzel

Duvarlara resim yapmak küçücük bir kağıdı boyanmaktan daha eğlenceli olurdu.

Kime zararı var ki bunun aslında.

Eve dönerken annemin yorgun olduğunu düşünmeyebilirdim. Benim enerjim bitmiyor ki papatya toplaya toplaya gelsem nolur sanki

Birsürü soru sorardım ve cevaplanmasını isterdim, hatta aynı şeyi defalarca sorabilirdim. Merak ediyorum ve önemsendiğimi bilmek istiyorum demesem de annemin bunu düşünebildiğini zannederdim.

Sabırsız olabilirdim , inatçı da olabilirdim, ama yine bilinmesini isterdim kişiliğim gelişiyor ve ben büyüyorum.

Evet onun gözünden bakabilseydim dünyaya böyle düşünmem muhtemeldi ama ben anneyim ve az sonra pişirdiğim fasülyeyi onun yemesi için ne kadar ısrarcı olabileceğimi tahmin edebiliyorum.

1.5.10

İnat

Hani komşunun önerdiği ilacı alman ne kadar yanlışsa, çocuklar hakkında genel yargılarda bulunmak da o kadar yanlış bana göre.
Çünkü her çocuk başka her ebeveyn başka.
Genel ağrıkesicileri de unutmamak gerek ama.
Mesela inatçılık , en çok yaşlanan sorunlardan biri.
Peki kim inatçı acaba o mu yoksa sen mi.
Bunu da bir düşünmeli bence.
Onlar şunu isterler en çok:
Güven duymayı ki mutlu olduğun anda evet dediğin şeyi, kapıcıya sinirlendiğinde hayır olarak değiştirirsen onun güvenini zedelersin. Evetse hep evet hayırsa hep hayır . Annenin hayır dediğine diğer büyüklerin evet demesi işi daha da karıştırır aman.
Keskin hayırlar duymaktan da pek hoşlanmazlar aslında " Hayır şimdi oyun oynayamazsın " yerine " Evet oynayabilirsin ama yemeğini bitirdikten sonra " işleri daha yoluna koyar bana kalırsa.
Desteklenmeyi ki olumlu pekiştirmeler her zaman daha çok işe yarar unutmamalı.
Gözgöze gelmeyi  ki benim okulda ilk öğrendiğim şeydi bu. Sonra da hep uyguladım. Senin ondan yüksekte olman onu rahatsız eder. Ben ya onu benim boy hizama taşırım yada ben dizlerimin üzerine oturur onunla aynı göz hizasında olmaya çalışırım. Bu şekilde yapılan iletişim daha sağlıklı.
Bağımsız bir birey olduğunun kabul edilmesini ki inatlaşmanın da en geçerli sebebi budur. Sizin dediğinizin tersini yapınca kendi tercihlerini kendisinin yapabileceğini kanıtlıycaktır. Haklıdır da aslında.

Peki ne yapmalı ,
Önce bunun bir saha oyunu olmadığını kabul etmeli kazanan iki kişi de olabilir Amacımız kimin güçlü olduğunu ispatmak değil, onu o anda elde edemeyeceği bir şeyden vazgeçmesini sağlamak .
Ona gerekli açıklamaları yaptıktan, üzgün olduğunu söyledikten ve bu konuda kararlı olduğunu hissettirdikten sonra biraz zaman tanıyabilirsin. Bir süre sonra yeniden istediğini elde etmek konusunda  inatlaşmaya başlarsa hiç tepki vermemek de bir çözüm olabilir bazen. Birkaç denemeden sonra vazgeçecektir.
Seçenek sunmak da çoğu zaman işe yarayabilir, böylece onu bağımsız bir birey olarak tanıdığınızı, onun kararlarına saygı duyduğunuzu düşünecektir.Sunulan seçenek ne kadar az olursa karar verme süresi o kadar kısalır.
Hala işe yaramıyosa son seçenek dikkatini başka yöne çekmek. Çukluta böyle anlar için var belki de.
Ve su , benim en çok kullandığım şey. Mız mız mız durumunun arkasından ya banyo ya da bir kabın içine oynaması için biraz su  , hiçbiri mümkün değilse bile akan suyla el yüz yıkamak, harika bi çözümdür böyle zamanlarda  .
Dediğim gibi bunlar genel ağrıkesiciler. Çünkü çocuğunu en iyi sen tanıyabilirsin , kendini de..
Ama bana kalırsa bazen büyüklerle anlaşmak çocuklarla anlaşmaktan çooook daha zor.
Mesela baba kişisi tarafından çorapların salonun orasına çıkarılmama inatlaşmasının çaresini ben henüz bulabilmiş değilim.
Ya da hafta sonlarında hazırlanmış kahvaltıya ekmek almaya gitmesi için uyanmama inatlaşmasına.
Aaaa evet belki de onun için de su, başından aşağıya bir bardak..

30.4.10

Trafik tırmık t t t

Çok didaktik olmayı başaramıyorum ben.
Kopyala yapıştır da bi yere kadar.
Daha çok deneyimlerimi yazmak takıldıklarımı soruşturmak daha iyi gelicek sanki.
Mesela bugün kızlardan biri diğerini tırmıklamış, annesi de dayandı kapıya tabi. Ama nasıl olurlar, siz nerdeydinizler.
20 tane gözümün olmasını çok istedim o an.
Ama yok tabi sadece 2 tane, birisi de ameliyatlı ve yarım gören zaten.
Neyse o içini döktü rahatladı. Ama bende o saatten bu yana bir sıkıntı.
Ne yazıkki okulöncesi eğitim hala çocuk bakıcılığı olarak görülüyor ülkemizde. Kadın evdeki diğer çocuklarına bakabilmek için gönderiyor okula çocuğunu .
Hal böyle olunca da sen çocuk bakıcısı olmaktan öteye gidemiyosun onun gözünde.
Halbuki okulöncesinde uygulanan sistem belki de ülkede uygulanan en iyi eğitim sistemi.
Yaparak yaşayarak öğrenme benim en çok önem verdiğim kuramlardan birisi.
Bugün mesela trafik kurallarını çok eğlenerek öğrendik biz. Hepsinin de harika öğrendiğine bahse girerim.
Trafik işaretleri yaptık kestiğimiz kağıtlarla boyadık yapıştırdık.
Tahta bloklarla yollar yaptık. Düz çizgiyi ve düz çizgiden yürümeyi kavradık. Biraz da denge tabi.
Dikdörtgen kesilmiş plakalara öğrendiğimiz numaraları  yazdık. Çaktırmadan daha önce öğrendiğimiz sayıları da pekiştirmiş olduk. O plakaları iplere geçirdik ve bağladık. Yine çaktırmadan bağlamayı öğrendik.
Otobüs sesi çıkardık. Birisi ambulans oldu.
Karşıdan karşıya geçerken önce sağa sonra sola baktık. Sağımızı solumuzu unutmamak için sağ elimize kırmızı ip bağladık.
Yeşilde geçtik
Kırmızıda durduk
E sen de bir dur ama artık hay kahrolası tırmık

Resim için : TIK

29.4.10

Sepet


Nasıl mı yapılır.
TIK TIK
TIK

28.4.10

Düşünce tohumları ekmek

Eğer domates istiyorsanız, havuç ekmezsiniz. Yüksek bir özsaygı talep ettiğinizde, olumsuz düşünce tohumu atmazsınız. Zihnimize ektiğimiz tohumlar sahip olduğumuz düşüncelerimiz-dir; bunlar olumlu ya da olumsuz bir şekilde "kendi kendinle konuşmadır". Moralimizi bozan ya da bizi gerileten sözcükleri ne kadar çok kullanırız: "Matematiğim berbat."; "Filanca ben¬den nefret ediyor."; "Hiçbir şeyi doğru dürüst beceremiyorum." Bütün bu düşünceler yarın olacağınız kişiyi geliştirecek tohumlardır. Çocuklarınıza kendi kendileriyle konuşmada yardımcı olun. Küçük kâğıt parçalarının her birine bir olumlu düşünce yazın. Herkes en az beş tane böyle kâğıt hazırlasın. Sonra herkes bunları katlasın. Katlanmış kâğıtları alın, toprağa çukur açıp bunları gömün. Üzerine güzel bir bitki dikin ya da toprağa gömülen kâğıtların üzerine yeşerecek tohumlar atın; böylece ailedeki herkes en çok istediği şeyle ilgili düşüncelerin tohumunu unutmayacaktır.

365 Ways to Help Your Children Grow Sourcebooks Inc.

22.4.10

Özgürlük

23 Nisanı anlatırken bugün bizimkilere minik bir özgürlük denemesi yaptık.
Dedim ki bir oyun bu çığlık atmak isteyip atamıycaksınız ve sadece ağızlarınız açık kalıcak, ben elimi şıklatınca istediğiniz kadar çığlık atabilirsiniz.
İstedim ki engellenmenin ve özgürce dilediğini yapabilmenin farkını yaşayarak anlasınlar.
Sonra anlatın bakalım özgürlük ne demek sizin için dedim
Soyut kavramları öğretmek çk zor 6 yaş ve altı çocuklara aslında.
Neymiş
Gülmekmiş özgürlük
Çığlık atabilmekmiş
Uçurtma uçurabilmekmiş
Uçağa binebilmekmiş
Yardım edebilmekmiş
Yemek yiyebilmekmiş
Hayal kurabilmekmiş
Oyuncak alabilmekmiş
Öylemiş onlara göre işte
Onlara göre olan bir dünyayı seviyorum aslında.
Resimler bugünkü 23 Nisan gösterisindeki oğlum
sonra Gamze sonra Yaprak sonra İlayda sonra Sümeyra

7.4.10

365 Öneri

Kendine Saygı Duymak

Çocuktaki kendine saygı çok küçükken biçimlenmeye başlar ve gün gün oluşmaya devam eder. Kendine saygı yetersizliklerimizi görüp kim olduğumuzu kabullenmekten ve hâlâ kendimizi sevmeyi tercih etmekten kaynaklanır. Çocuktaki özsaygı her başarılı karşılıklı etkileşim deneyiyle, iyi yerine getirilen görevle ve ulaşılan amaçla olduğu kadar, sevilen bir kişinin güzel sözleriyle de gelişir. Özsaygı muazzam başarılara dayanmaz. Kendine saygı çocuğun kendi hayatını düzenleyebildiği ve bunu iyi yapabildiği inancını oluşturan küçük günlük görevlerle sağlanır.

"Kendi öykümüzün kahramanıyız."
—Mary McCarîy

Kendini iyi Hissetme Not Defteri

Aile fertlerinin her birine yazmak için telli küçük bir not defteri veya günlük satın alın. Her akşam yemekten sonra ya da yatmadan önce herkes o gün içinde kendisini iyi hissetmesine neden olan altı şeyi yazsın. Amaç hepimizin sahip olduğu olumlu deneylere odaklan¬maktır. Kötü ve can sıkıcı yaşantılar hatırlanırken, çoğu kez basit bir gülümseme, teneffüsteki eğlenceli bir oyun, görülen bir yavru kuş ya da bir fıkraya patlatılan kahkaha unutulur gider. Yazılanların paylaşılması ya da mahrem tutulması konusunda kendinizi serbest hissedin. Eğer çocuklardan biri yazamayacak kadar küçükse, resim çizebilir ya da bir başkasına yazdırabilir. Eğer aklına hiçbir şey gelmezse,yuvada oynanan oyunlar, okuldan eve birlikte gelinen arkadaşlar ya da severek yenilen bir yemek gibi, o günün olaylarını hatırla¬ması için çocuğa yardımcı olun. Ailenizi her gün olumluyu arayan ve bulan bir aile haline getirin.

İyi Özellikleri Öne Çıkarın

Kendine saygı, insanın hayatı boyunca gelişen bir şeydir. Bu, kişinin kendine inancı, kendindeki iyi özel¬likleri görme yeteneğiyle olduğu kadar, aynı zamanda yaptığı seçimlerle ilgili gelişen bir güvendir. Çocuklar davranış ve görüş açısından ebeveyn ya da kardeşlerine çok fazla bağımlı oldukları için, aile özgüvenlerinin gelişmeye başladığı ilk mekândır. Herkesin iyi özellik¬leri üzerine neşeli bir hava içinde konuşmaya zaman ayınn. Her birinin elini bir kâğıt parçası üzerine koyup etrafını çizin. Her eli ayrı ayrı ele alıp o elin sahibi hakkında konuşun. Neyi iyi yapıyor? Onda sevdiğiniz nitelikler neler? Aileye nasıl katkıda bulunuyor? Hangi özelliklere sahip? Bütün bunları çerçevesi çizilmiş ellerin içine ve etrafına yazın. Bunu bütün aile fertleri için yaptıktan sonra herkesin görebileceği şekilde bir yere asın. Zamanla başka özellikler aklınıza gelirse, bunları da resimlere eklemekten çekinmeyin.

Kendimi Beğeniyorum Duvar Afişi

Zaman zaman yapmamız gereken şeylere, öğrenmeye çalıştığımız yeni becerilere ve düzeltmemiz gereken özelliklere o denli odak¬lanırız ki, ne kadar önemli bir şahsiyet haline gelmiş olduğumuzu gözden kaçırırız. Bunun için zaman ayınn; yapmayı sevdiğiniz şeyleri, arkadaşlarınızı, olmak istediğiniz kişiliği takdir edin. Herkes eline bir karton, makas, yapışkan, fotoğraflar ve eski dergiler alsın. Amaç, kendi¬nizi anlatan bir duvar afişi yapmaktır. Sevdiğiniz her şeyi koyun. Üzerine yazı yaz¬maktan çekinmeyin; arkadaşlarınızın, ailenizin resimlerini, hobilerinizle ilgi alanlarınızı ve hatta gurur duyduğunuz bir ev ödevini yapıştırın. Herkes kendi duvar afişini göğsünü gere gere asabilir. Bu proje herkesin birlikte yapmasına yöneliktir; yalnızca çocuklar için değildir. Anne-babanın da kendi iyi özelliklerine bakmalarını arzu ediyoruz.

Halay
Güne herkesin moralini yükseltecek bir şekilde başlayın! Aile el ele tutuşup halka olsun. Halka halinde yürüyerek, koşarak, hoplayarak ya da ayak¬larınızın ucuna basarak aşağıdakilere benzer sözleri tekrarlayın. Bunlar; birbirimizi seviyoruz, iyi kalpliyiz, zekiyiz, keyifliyiz, birbirimizle geçini¬yoruz, yardım etmeyi seviyoruz, biz bir ekibiz gibi, ailenizi yansıtan ve herkesin inandığı sözcükler olmalıdır. En yaşlı olan bir cümle söylesin, ötekiler bu cümleyi birkaç kez tekrarlasın. Tekerlemeyi isteyen herkes istediği zaman değiştirebilir; ancak her tekerlemenin herkes tarafından en az üç kere tekrarlanmasını sağlayın. Büyük çocuklar (8 yaş ve üzerindekiler) bunun aptalca bir şey olduğunu düşünebilir, ama küçükler çok eğlenecektir. Anne-babasının gülümsemesinden ve kendileriyle birlikte el ele tutuşup yürüdüğünü görmek¬ten çok memnun olacaklardır.

Özel İltifatlarda Bulunmak

Birisine iyi yaptığı bir şeyi söylerken çoğu kez genellemelerle yetiniriz: Çok iyi bir iş becerdin, harika bir annesin, temizlediğin için teşekkürler, iyi bir öğrencisin, gibi... Zaman zaman akşam yemeğinden sonra "Aynntıya Gir" oyunu oynayın. Herkes aile tarafından iltifat alma fırsatını bulacaktır. Önce genel bir şeyi belirterek başlayın, sonra giderek ayrıntıya girin. Bazı örnekler verelim: Harika bir annesin; nefis yemekler pişiriyorsun; karnıyarığı mükemmel pişiriyorsun; börek tam kıvamındaydı; yemeklere ne katacağını çok iyi biliyorsun; senin süt¬lacının üzerine yok gibi... Ve başka bir örnek: Bu sabah çok iyi bir iş yaptın; Yatağını söyletmeden topladın; Çarşafını şiltenin altına soktun; Yatak örtüsünü pek güzel yaydın; Bebeklerini pek güzel yerleştirdin gibi... Çocuklar yaptıkları şeyler arasında hoşunuza gidenleri kesin bir ifadeyle duymak ihtiyacı içindedir; bunu duyarlarsa, tekrarlarlar!

Olumlu Düşünce Tohumlan Atmak

Eğer domates istiyorsanız, havuç ekmezsiniz. Yüksek bir özsaygı talep ettiğinizde, olumsuz düşünce tohumu atmazsınız. Zihnimize ektiğimiz tohumlar sahip olduğumuz düşüncelerimiz-dir; bunlar olumlu ya da olumsuz bir şekilde "kendi kendinle konuşmadır". Moralimizi bozan ya da bizi gerileten sözcükleri ne kadar çok kullanırız: "Matematiğim berbat."; "Filanca ben¬den nefret ediyor."; "Hiçbir şeyi doğru dürüst beceremiyorum." Bütün bu düşünceler yarın olacağınız kişiyi geliştirecek tohumlardır. Çocuklarınıza kendi kendileriyle konuşmada yardımcı olun. Küçük kâğıt parçalarının her birine bir olumlu düşünce yazın. Herkes en az beş tane böyle kâğıt hazırlasın. Sonra herkes bunları katlasın. Katlanmış kâğıtları alın, toprağa çukur açıp bunları gömün. Üzerine güzel bir bitki dikin ya da toprağa gömülen kâğıtların üzerine yeşerecek tohumlar atın; böylece ailedeki herkes en çok istediği şeyle ilgili düşüncelerin tohumunu unutma¬yacaktır.

Herkes Başrol Oynasın

Birisine sadece ilgi göstermek bile özsaygı geliştirebilir. Ailedeki herkese başrolü oynaması için beş ile on dakika süre verin. İstediklerini söyleyip istedik¬lerini yapsınlar. Şarkı söylemek, hikâye anlatmak, şiir okumak, futbolun kural¬larını sıralamak, sihirbazlık yapmak, fıkra anlatmak gibi... Dinleyenler hiçbir şekilde eleştirel tavır koymamalı, sadece dinlemeli, izlemeli, gülmeli ve alkışlamalıdır. Kendini olduğu gibi ifade ederken bütün aileyi yanında hissetmek çok güzel bir şeydir.


Biz Mükemmel Bir Aileyiz, Çünkü...

Her aile birçok açıdan mükemmeldir. Halka oluşturarak oturun ve her aile ferdi şu cümleyi

kendisine göre tamamlasın: "Biz mükemmel bir aileyiz, çünkü..." Birlikte yapmaktan

hoşlandığınız şeyler, evin düzeni nasıl sağlanıyor, paylaştığınız hedefler gibi düşünebildiğiniz

bütün olumlu özellikler tamamlayıncaya kadar devam edin. Bir aile olarak yaşamak zaman,

sevgi ve cesaret gerektirir, bu nedenle hepinizin ne kadar özel olduğunu unutmamak çok

önemlidir.

Kaynak: 365 Öneri: Çocuklarınızı Yetiştirmenize Yardımcı Olacak Yöntemler
Çeviri:Ayşe Bilge DİCLELİ

DEVAM EDECEK

4.3.10

Çoklu zeka kuramı

Çoklu Zeka Ve Beynin Etkili Kullanımı ÇOKLU ZEKA KURAMI
Howard Gardner’ın 1983 yılında “Frames of Mind: The theory of multiple intelligences” (Düşünüş biçimi: Çoklu Zeka Kuramı) adlı adlı eserinde ortaya koyduğu “Çoklu Zeka Kuramı”, zekanın toplumlar ve eğitim üzerinde yıllardır sürüp giden etkisini yani sadece dil ve matematik zekasını hesaba katan klasik zeka testi ve zeka tanımlamasını tarihe karıştırmıştır. Gardner, zekanın iki değil, yedi yönü olduğunu savunmuştur. Böylece sadece matematikte ve dilde başarılı olanların değil, müzikte, sporda, dansta, iletişimde, doğada, resimde kendini gösterenlerin ve kendini tanıyanların da zeki olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Çoklu zeka kuramının amacı, eğitimde bireylerin neler yapabileceğinden neler yapabileceğinin düşünülmesidir. Günümüzde eğitim ve psikoloji alanındaki gelişmelerle klasik testlerin çocukların değerlendirilmesinde yeterli olamayacağı, onun potansiyel yeteneklerinin de ortaya çıkarılması gerektiği görüşü vardır. Gardner’a göre zeka, problem çözme kapasitesi ya da değerli bir ya da birden çok kültürel yapı ürününe şekil vermektir.
Gardner bireylerin aynı düşünüş tarzına sahip olmadıklarını ve eğitimin eğer bu farklılıkları ciddiye aldığı düşünülürse, bütün bireylere en etkili şekilde hizmet edeceğini belirtmiştir.Eğer bireyler farklı zeka bileşenlerini tanıyabilirlerse karşılaşacakları sorunları çözmede daha şanslı olabilirler.
Çoklu zeka her bilim dalında öğrencilerin öğrenmelerini arttıran bir öğretim süreci olarak algılanmaktadır.
Gardner’ ın çoklu zeka kuramında yer alan zeka türleri aşağıda verilmiştir.
Sözel/Dilbilimsel Zeka: Değişik kültürlerde yaşayan insan, dil kullanma becerisine sahiptir. Kimileri dili sadece iletişim amacıyla kullanırken, kimileri birden çok dil ve iletişim becerileri gösterebilirler. Dil zekası, sözcükleri hem sözlü hem yazılı olarak etkili bir biçimde kullanma becerisidir. Örneğin, sözlü olarak öykü anlatan, ya da sunuculuk yapan ve politikacı olan kişilerle şair oyun yazarı, editör, gazeteci gibi dil zekası sergileyenler bu grupta yer alırlar.
Doğa Zekası: Gardner’ın 1995’de ortaya attığı sekizinci zeka türüdür. Bu zekaya sahip olanlar, doğal kaynaklara ve sağlıklı bir çevreye ilgi duyarlar, flora ve faunayı tanırlar.
Gardner, bireylerin gösterdiği her özelliğini zeka olmayacağını, zeka olabilmesi için :
l. Bir dizi sembole sahip olması.
2. Kültürel yapıda değerli olması.
3. Aracılığıyla mal ve de hizmet üretebilmesi.
4. İçinde problem çözebilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Sosyal/Bireylerarası Zeka: İnsanlarla ilişki kurma,diğer bireylerin ruh hallerini, duygularını, güdülenmişliklerini ve niyetlerini anlama ve davranışlarını yorumlama yeteneğine sahip olmadır. Politikacılar, Liderler, Psikologlar, Öğretmenler, Aktörler, Turizmciler bu yeteneklerini iyi kullanan insanlardır.
Mantıksal/Matematiksel Zeka: Mantıksal düşünme,sayıları etkili kullanma, problemlere bilimsel çözümler üretme ve kavramlar arasındaki ilişkileri ayırt etme, sınıflama, genelleme yapma, matematiksel bir formülle ifade etme, hesaplama, hipotez, test etme, benzetmeler yapma gibi davranışları gösterme yeteneğidir.
Bilim adamları, matematikçiler, muhasebeciler, mühendisler, bilgisayar programcıları, istatistikçiler ve benzeri işlerle uğraşanlar mantıksal-matematiksel zekası güçlü olan bireylere örnek sayılabilir.
Özedönük/Bireysel Zeka: Bireyin kendisini, güçlü ve zayıf yönlerini, ruh halini, arzu ve niyetlerini anlama ve bu doğrultuda yaşamını planlama ve yönlendirme becerisine sahip olmalıdır. Bu zekası gelişmiş bireyler kendi duyguları ile nasıl baş edebileceğini bilme, kişisel problemlerini çözme, kendi hedeflerini belirleme, disiplinli olma, kendine güvenme gibi özellikleri gelişmiş kişilerdir. Din adamları, psikologlar, filozoflar öze dönük zekaları güçlü bireylere örnek verilebilir.
Görsel/Uzamsal: Üç boyutlu bir nesnenin şekil ve görüntüsünü hayal edebilme ya da başka bir deyişle, dünyayı doğru algılama ve algılama üzerine gördüklerini yansıtabilme yeteneğidir.
Uzamsal zeka, görsel düşünmeyi ve şekil/uzay özelliklerini şekillerle ve grafiklerle ifade etme, çizme, boyama ve şekil verme gibi davranışları kapsar. Mimarlar, denizciler, pilotlar, heykeltıraşlar, ressamlar, izciler, avcılar, dekoratörler ve tasarımcılar uzamsal zekalarını en üst düzeyde kullanırlar.
Müzikal/Ritmik Zeka: Duyguların aktarımında, müziği algılama ve sunmada müziği bir araç gibi kullanma yeteneği, yani ritme, melodiye, tona karşı duyarlı olma yeteneğidir. Bu zekaları güçlü olan kişiler, müzisyenler, koristler, orkestra şefleri, enstrüman üreticileri ve bestecilerdir.
Bedensel/Duyudevinimsel Zeka: Düşünce duyguları ifade ederken ve de problemleri çözerken bedeni kullanma yeteneğidir. Bedensel zekası yüksek bireyler sportif hareketleri, düzenli/ritmik oyunları kolayca uygulayabilirler. Balerinler, sporcular, heykeltıraşlar, mimarlar, pandomim sanatçıları, cerrahlar, teknisyenler, aktörler, el işleri ile ilgilenenler bu zekaya örnek gösterilebilir.
Çoklu Zeka Kuramı ve Gelişimi
Çoklu Zeka Teorisinin okullarda üç olası amaç için kullanımı üzerinde durulmaktadır.Bunlar;
1- Arzu edilen yeteneklerin geliştirilmesi2- Belli bir içeriğe, konuya veya derse çok çeşitli şekillerde yaklaşılması3- Eğitimin kişiselleştirilmesidir(Vickers,1999: 23).
Howard Gardner,yaşamın ilk yedi yılında çocukların çok çeşitli alanlarda deneyime teşvik edilmelerini önermektedir. Gardner’a göre sonraki yedi yılda (ortalama 7-14 yaş) çocuklar bazı temel beceriler ,okur-yazarlık ve kültürleriyle uyumlu bilgiler edinmeliler.Ancak bir sanat dalında,bir fiziksel alanda ve derinliğine araştırmak istedikleri akademik bir konuda uzmanlaşma yoluna girmiş olmalılar. “Bir konuya hakim olma” duygusunu ,tecrübesini yaşamalılar. Lise ve üniversite devresinde öğrenciler çok çeşitli kitaplar ve yayınlar okumalı ,çeşitli dersler almalı,öğretim programının tüm alanlarında etkinliklerde bulunmalıdırlar. Hayatın izleyen evresi de(21-28 yaş arası),uzmanlaşmaya yöneliktir(Vickers,1999: 33-34).
Gardner;öğretmenler için,ne öğrettikleri veya nasıl öğrettiklerinin değil,insan olarak nasıl bir örnek teşkil ettiklerinin önemli olduğunu vurgulamaktadır. Dersler unutulduktan sonra akılda kalan tek unsur öğretmenin nasıl bir örnek olduğudur. Öğretmen olmak ebeveyn olmak gibidir. İstediğiniz kadar sözler verin veya destek olun,eğer siz o değerleri bünyenizde barındırmıyorsanız hepsi anlamsız kalır. Öğretmen olarak konunuz sizi heyecanlandırıyorsa,öğrenme heyecanı duyuyorsanız,insanlarla ilişkilerinizden,bir seyahatte okuduğunuzdan,izlediğiniz bir piyesten,ya da çözdüğünüz bir problemden duyduğunuz heyecanı istikrarlı olarak çocuklara iletebiliyorsanız,işte onlara verebileceğiniz en değerli armağan budur(Vickers,1999: 35).
kuramın gelişimi:Gardner,bir insanın felç olduğunda beynin belirli bir kısmının hasara uğradığını ve beynin bu hasarı hangi kısmının yaptığını söylediğini ifade etmektedir. Müziksel yeteneğini kaybeden insanlar halen konuşabilmekte,dilsel yeteneğini kaybeden insanlar da halen şarkı söyleyebilmektedir. Bir yetenek kaybedildiğinde diğerleri korunabilmektedir. Öyleyse insanların tek bir zekaya sahip olmaları mümkün değildir. Bu Gardner’ı,sadece beyin araştırmaları dünyasına götüren bir anlayış değil aynı zamanda ÇZK’na götüren neden olmuştur. (Tarman,1999:13).
Gardner’ın analizi;bizim gerçeği öğrenmemizi ve bilmemizi sağlayan bir ya da iki zeka yerine,bütün insanlarda çeşitli zekaların olduğunu ortaya çıkarmıştır. Gardner Çoklu zeka kuramını kurarken başlangıçta yedi tür zeka tanımlamış,daha sonra bu zekalara sekizinci olan doğa zekasını eklemiştir. Gardner ileri sürdüğü zeka türleri dışında da başka zeka türlerinin de olduğuna inanmaktadır. Gardner’a göre hayatı ilginç kılan her bir zeka alanında aynı güçte olmadığımız ve hepimizin aynı zeka bileşimine sahip olmayışımızdır. Nasıl ki insanlar görünüş itibarıyla birbirinden ayrıysa zeka bakımından da farklılıkları vardır. Çoklu zeka kuramında yer alan zeka türleri aşağıdaki şekilde sınıflanmaktadır(Akt.Demirel,1999: 142; Akt.Tarman,1998: 12-16).
Gardner ,Çoklu Zeka fikrini ortaya attıktan sonra,pek çok yeni zeka da düşünülmeye başlamıştır(mizah,yemek yapma,altıncı his becerisi gibi). Ancak zamanla bu yeni zekaların ya diğer zekalar içinde yer aldığı ya da tam olarak zeka sayılamayacağı görüşleri ortaya çıkmıştır. Nitekim Gardner’ın son zeka türü olarak önerdiği doğal zeka da tartışılmaktadır. Bu tartışmaları sonuçlandırabilmek için Gardner ölçütler belirlemiştir. Bir özelliğin zeka olabilmesi için;
1-Bir dizi sembole sahip olabilmesi2-Kültürel yapıda değeri olması3-Aracılığıyla mal veya hizmet üretebilmesi4-İçinde problem çözülebilmesi gerekmektedir(Akt.Talu,1994:165).
ÇZK bilişsel bilim,gelişimsel psikoloji ve nörobilimden yararlanarak her bireyin zeka düzeyinin otonom güçler ya da yetenekler tarafından oluştuğunu ve 8 zeka gücünün var olduğunu savunmaktadır. Zekalar her zaman birlikte çalışırlar;ancak bu çok karmaşık yollarla gerçekleşir. Bir zeka ,dahiler ve (beyinden kaynaklanan) özürlü bireyler dışında her zaman birbiriyle etkileşim halindedir. Örneğin bir futbol oyuncusu ,bedensel zekayı,koşar,yakalar ve vururken;uzamsal zekayı sahayı ve görevini tanırken;dil ve sosyal zekayı kendini değerlendirirken kullanmaktadır(Akt.Talu,1994:166).
Dr.MİNE CANAN ŞENDOĞDU

27.2.10

Aileye mektup

Bana her istediğimi verme.
Bazen yalnızca neler koparabileceğimi görmek için isterim.
Emredip durma.
Emretmek yerine tavsiye edersen daha çabuk yaparım.

Benden neler istediğine dair fikrini değiştirip durma.
Bir karar ver ve ona sadık kal.
Sözünü tut.
İyi de kötü de olsa tut.
Bir ödül söz verdiysen onu alayım.
Ceza ise vaad ettiğin, onu da uygula.

Beni başkalarıyla karşılaştırma.
Hele kardeşlerimle asla.
Benim daha iyi ve akıllı olduğumu söylersen öbürü alınır.
Kötü ve aptal olduğumu söylersen ben incinirim.

Bırak kendim başarabildiğim kadar yapayım.
Ancak bu şekilde öğrenebilirim.

Benim için herşeyi sen yaparsankendim için hiçbir şey yapmayı öğrenemem.

Hatalarımı başkasının yanında düzeltme.
Yanımızda kimse yokken anlat bana doğruları.

Bana bağırma.
O zaman benim de içimden bağırmak geliyor.
Halbuki ben bağırmak istemiyorum.
Benim önümde yalan söyleme veseni kurtarmak için yalanlarına katılmamı bekleme.
Bu sana yardım gibi gözükse deben kendimi aşağılanmış hissediyorum.

Yanlış bir iş yaptığımda bana niçin yaptığımı sorup durma.
Bazen bilmiyorumdur.

Midem ağrıyor dediğimde pek aldırma.
Hastalığım yapmak istemediğim işler veyagitmek istemediğim yerlerden kıvırtmak için numara olabilir.

Yanıldığın zaman hatanı kabul et.
Senin hakkındaki düşüncelerimi zedelemez.
Benim de hatalarımı kabul etmemi kolaylaştırır.

Bana arkadaşlarına davrandığın gibi davran.
O zaman seninle arkadaş olabiliriz.
İnsanlar akraba diye birbirlerine nazik olamaz değiller ya

17.2.10

Mandala


Mandala daire veya merkez anlamına gelir. Belirgin bir şekilde duran merkez noktası etrafına şekiller ve desenler yerleştirilmiştir. Mandala, boyama yoluyla insanı sakinliğe ulaştırır, rahatlatan bir etki yapar.

Hafif bir klasik müzik eşliğinde boyanan “Mandala” sonunda çocukların stresleriyle kolaylıkla mücadele edebildikleri, sakinlik ve soğukkanlılık kazandıkları görülmüştür.



Mandala çalışmasından sonra çocukların, grup çalışmalarında, gruba uyum sağlamalarında ve dinleme becerilerinde olumlu etkiler görülür. Ayrıca Mandala çocukların kendi yaratıcılıklarını keşfetmelerine yardımcı olurken, dikkat sürelerinin de uzamasını sağlar.




Çocuğa etkisi nedir?

Günümüzde çocuklardan bir çok şey yapmasını isteyerek onları çeşitli stres faktörüyle karşı karşıya getiriyoruz. İşte bu noktada çocuklara “Ben senin için şu an buradayım ve seninle güzel bir şeyler yapmak istiyorum” demekten daha güzel bir şey düşünülemez. Mandala boyamak çocuğu sakinliğe ulaştırır, rahatlatan bir etki yapar. Bu çalışmadan sonra grup çalışmasında, uyum sağlamada olumlu etkiler görülür. Çocukların stresi azalır, çocuklar daha uyumlu hale gelirler. Mandala çalışması dıştan içe veya içten dışa boyanır. Önemli olan sırayı bozmamaktır.


Kaynak: Önceokulöncesi

10.2.10

Aile katılım takvimi

Bu nasıl bir havadır böyle..eve gelirken sanki dışarı çıkma yasağı ilan edilmiş gibi stoklar yaptım..Yetecek kadar süt, ekmek , sigara, yine ot yine ot , patlatmak için mısır,ya tatlı krizi yaşanırsa diye çikolatalar tamamdır işte.. Yine 2 gün kapıdan dışarı çıkmak yok..Eğer ev yeterince sıcak olursa pencereden ağaçların dansını ve yağmur damlalarını izlemenin de sakıncası yok elbette..Aralık ayında çocuklar evde anneleriyle de bişeyler yapsınlar diye haber mektubu göndermiştim.Şimdi o liste burda da olucak..Belki bu uzun ve soğuk haftasonunda sıkıştırılmış bir program iyi olabilir diye düşünüyorum..1.PazartesiÇocuğunuza evinizdeki en sevdiği eşyanın ne olduğunu ve neden bununla ilgili böyle düşündüğünüzü sorunuz.2.SalıAyna oyununu oynayınız.Çocuğunuz hangi taklidi yaparsa siz de onu taklit edin.Sonra siz hareket yapın,Çocuğunuz sizi taklit etsin.3.ÇarşambaOkulda severek oynadığı oyunu size anlatmasını isteyiniz.4.PerşembeEn sevdiğiniz renkleri birbirinize söyleyiniz ve çevrenizde o renkteki nesneleri birbirinize söyleyiniz.Pembe dolap,Pembe çorap v.b. 5.CumaAile fotoğrafınızı fotokopi ile büyüttürün.8 parçalı yap-boz hazırlayın.6.CumartesiBoş bir tuvalet kağıdı rulosundan neler yapabilirsiniz? Yaptığınız çalışmaları sınıfımıza gönderiniz.7.PazarKendi çoraplarını karıştırınız ve eşlerini bulmasını isteyiniz.8.PazartesiResim tanıma oyunu oynayınız.Farklı zamanlarda ve mekanlarda çekilen farklı resimleri masaya koyun.Tanımladığınız ipuçlarından yararlanarak doğru fotoğrafı bulmasını isteyiniz.(Ananenin kucağında oturduğun resim v.b.) 9.SalıBoş bir karton kutunun kenarlarına mandal takma ve sökme oyunu oynayınız. 10.ÇarşambaTutuğunuz takımın bayrağını ,posterini yada formasını alınız.Bir gruba ait olma sosyal ve duygusal gereksinimdir.11.PerşembeÇocuğunuzla birlikte bir kukla yapınız. Kuklalar çocukların hayal dünyasını yansıtır, dil becerilerini geliştirir. 12.CumaÜfleyerek neleri hareket ettirebiliriz? Oyununu oynayınız. Bu deneyim nesnelerin özelliklerini , nefes alıp vermeyi,dolayısıyla havayı keşfetmek için eğlenceli bir deneyimdir. 13.CumartesiDeğişik özelliklerdeki kağıtlara dikkatini çekiniz.(peçete,a4, alüminyum folyo,karton,tuvalet kağıdı, yağlı kağıt v.b.) 14.PazarÇocuğunuzla birlikte kek yapınız15.PazartesiKeseme şekeri ezerek toz şeker haline getirmesine izin veriniz.toz ve kesme şekerin tadı hakkında konuşun.16.Salı Çocuğunuza bir adet kumbara alınız.Tutumlu olmayı öğrenmesi için iyi bir deneyim olur.17.Çarşamba Çocuğunuzdan evdeki ağır olan nesnelerin adlarını saymasını isteyiniz. 18.Perşembe Çocuğunuzla birlikte değişik madeni paraları beyaz kağıdın altına koyunuz.Kağıdın üzerinden kurşun kalemi sürtünüz ve paraların izlerini çıkartınız.19.Cuma Çocuğunuzla birlikte bir kedi çiziniz.Çizdiğiniz kediye bir isim bulunuz e kedinin neye ihtiyacı olduğunu söyleyiniz. 20.Cumartesi Çocuğunuzla gece gökyüzünü seyrediniz ve gökyüzünde gördükleriniz hakkında sohbet ediniz.21.PazarÇocuğunuz ile birlikte kahvaltı sofrasını hazırlayınız22.PazartesiÇocuğunuza hediye bir büyüteç alınız.Bu hediyeniz çevreyi keşfetmesi için iyi bir fırsat olacaktır.23.Salı Evdeki zamanı gösteren araçları bulup inceleyiniz.Ne işe yaradıkları hakkında konuşunuz.24.Çarşamba Kutunun içine bir şey saklayınız ve sesini dinleyerek ne olduğunu tahmin etmesini isteyiniz.25.Perşembe Sence buradan mutfak kapısına kadar ,televizyonun önüne kadar v.b. kaç adımda gidebiliriz? Gibi tahmin sorusu sorun ve hedefe ulaşmak üzere adımları sayma oyunu oynayınız. 26.Cuma Bir kavanozun içine su ve suyun içine de patates koyunuz.Patatesin kök salmasını gözlemlemek için bekleyiniz. 27.Cumartesi Eldivenli ve eldivensiz el ile dokunmak arasındaki farkı ayırt edebilmesi için çocuğunuzun aynı anda ; aynı iki şeyi tutmasını sağlayınız.28.PazarSiyah fon kartonunun üzerine artık malzemeler (kumaş,pamuk,düğme ,pul v.b.) kullanarak kardan adam yapınız ve okula gönderiniz29.PazartesiÇocuğunuzla yeni yılla ilgili beklentileri hakkında konuşunuz.Artık materyaller kullanarak takvim yapınız ve okula gönderiniz.30.SalıOkulumuzu süslemek için, okula yeni yıl süsleri getirir misiniz?31.Çarşamba Evinizde duyu organları ile algılayabileceğiniz nesneleri bulunuz.

Çocukta psikosoyal bilişsel gelişim

PSİKOLOJİK GELİŞİMEricsonun gelişim evrelerini daha çok önemsiyorum ben. Bakalım neymiş bunlar.1.Evre: “bana ne verildiyse ben oyum”GÜVENE KARŞI GÜVENSİZLİK :Bu dönem,doğumdan bir yaşına kadar sürer.Bu dönemde bebekler, çevresindeki dünyaya güvenip güvenemeyeceklerine ilişkin temel duygular edinirler.Yaşamın ilk yılında çocuğun ihtiyaçlarının doyurulması,büyük ölçüde anne yada onun yerine geçen yetişkine bağlıdır.Bir başka deyişle,anne yada onun yerine geçen yetişkinle kurulan ilişkinin niteliği temel güven duygusunun ve toplumsallaşmanın özünü oluşturmaktadır.Çocukta,iyimserlik ve mutlu olmanın temelleri atılır.Çocuk “bana ne verildiyse ben oyum” der. Bu yüzden temel güven duygusunun oluşması için, çocuğu rahat bırakmanın aksine daha çok temas ve sevgi gösterisinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu dönem aynı zmanda Freud 'un oral dönemine denk gelir. Çocuk için haz kaynağı ağızdır. Bu dönemde anneye bağlılık çok ön plandadır. Bağımlılık duyguları bu dönemde oluşur ve yaşam boyu da sürer. En zor giderilen duygudur. Egonun gelişmesinden sonra bile bireyin kaygılı, korkulu, güvenini yitirdiği dönemlerde bu bağımlılık duyguları tekrar görülür. En aşırısı ana rahmine dönme isteğidir. Bir bebeğin yaşadığı en büyük travmanın doğum olduğunu okumuştum. Çok güvenli bir sığınaktan dışarı çıkmak çok zor elbette. Bu dönemde çocuğua sarılmak, tensel temas onu güvende hissettirir.Güven duygusunun gelişimini sğlamak için yapılması gerek bir diğer şey de bebeğin uyku, beslenme ve temizlik ihtiyacının düzenli ve yeterli karşılanmasıdır. Bebeğin ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli karşılanması bebeğin dış dünyaya ve anneye olan güvenini temelini oluşturur. Bu yolla hem dış dünya ile ilişki kurmayı ve güven duymayı öğrenir hem de kendisine bakan, seven ve ihtiyaçlarını karşılayan bireye bağlılık geliştirir.2.Evre: “ne yaparsam oyum” BAĞIMSIZLIĞA KARŞI UTANMA VE ŞÜPHECİLİK : Bu dönem on ikinci aydan üç yaşına kadar sürer.Bu dönemde çocukların çoğu yürümekte, başkalarıyla iletişim kurabilecek kadar konuşmaktadır.Çocuklar artık tümüyle başkalarına bağılı kalmak istemezler.Önceki dönemde temel güven duygusunu kazanmış çocuk, öz saygısını yitirmeksizin kendi kontrolünü kazanabilmesi için,özgürlüğü hissetmesi gerekmektedir.Kendi kendine yemek yeme,eşyalarını toplama,giyinme ve soyunma,giysisini seçme,karşılaştığı bazı problemleri çözme çabalarında teşvik edilmelidir.Böylece çocukta bağımsızlık duygusunu temelleri atılır.Kendi kendini kontrol etme ve saygının özü bu dönemde oluşur. Yine Freud 'a göre bu dönemin karşılığı " nal dönem" dir. Yani haz bölgesi anüstür. İki yaş civarında başlayan tuvalet eğitimi bu dönemde büyük önem kazanır, çocuğun kişiliği üzerinde kalıcı izler bırakır. Çocuğun içgüdüsel olan bu dürtüsünün bazı kurallarla kontrol edilmesi istenir. Böylece çocuk boşaltımdan duyacağı hazzı ertelemeyi öğrenir. Annenin tutumları tuvalet eğitiminde ve çocuğun kişiliğinde bırakacağı etkilerde önemlidir.Anne Tutumları:• Anne kuralcı, titiz, katı ise çocuk dışkısını tutmaktan kabız olabilir. Tüm davranışlarını etkilerse çocuk tutucu bir kişilik geliştirir. İnatçı, cimri, sinirli olur.• Anne baskıcı ise çocuk olur olmaz yerlerde anneyi cezalandırmak için dışkısını boşaltır. İlerde ise eziyet etmeyi seven, dağınık kimlik özelliği geliştirir.• Anne teşvik edici ise çocuk dışkılama olayının önemli olduğunu anlar. İleride üretken ve yaratıcı olur.2 yaş civarında çocukların hareketliliklerinde ciddi bir artış gözlenir. Motor koordinasyonları artmıştır, bir çok şeyi kendi kendilerine denemek isterler. Bu dönemdeki kontrollü destek çocuğun deneyerek öğrenme deneyimlerini arttıracağı için hem zihinsel gelişim açısından hem de yine özgüven açısından büyük önem taşır. Yine bu dönemde çocuk ev eşyalarını ve çevresindeki objeleri tanıma ihtiyacındadır. Oyun oynama konusunda henüz desteğe ihtiyacı vardır. Hareketli oyuncakları tercih ederler. Sosyal olarak yeterince olgunlaşmadıkları için yaşıtlarıyla oyun sürdüremezler. Bu nedenle anne-babayla veya kendilerinden büyük kendisini idare edebilecek daha büyük çocuklarla oynayabilirler. Bu dönemde anne-babanın çocukla oynaması sadece çocuğun oyun ihtiyacını karışlamak anlamına gelmez. Aynı zamanda anne-babanın çocukla kurması gereken iletişimi geliştirmek, çocuğu tanımak, duygusal gelişimini takip etmek açısından da önemlidir. Ayrıca çocuğu oyun sırasında gözlemlemek ve onun oyun arkadaşı olmak çocuğu tanımak için en kolay ve en etkili yoldur. Bu dönemde çocuğun huzurlu ve mutlu olduğunun en önemli göstergesi kendisine yanaşan ve oyun oynamak isteyen yetişkinlerle iletişime girmesi ve onlarla tedirgin olmadan oynayabilmesidir. İki yaşındaki çocuklar istekleri karşılanmadığında tepki gösterebilirler ama bu dönemin özelliği itibarı ile anne çocuğun dikkatini başka şeye çekebilir. Bu da çocuğun tutturmalarını engelleyebilir. Genellikle bu yaşlarda çocukların bir şey istediklerini belirtmek için ağlamalarına veya olumsuz tavırlarına ceza verildiğinde veya ağladıkları zaman isteklerine cevap verildiğinde bu ileriki yıllarda da sürecek inatçılık ve tutturmacılık özelliklerini geliştirmelerine neden olabilir. 3 yaş önemli bir geçiş sürecidir. Bu dönemde çocuk benmerkezcilik özelliğinden kurtulmaya başlar. Ben ve başkaları kavramı gelişir. İhtiyaçlarını geciktirmeyi öğrenir. Paylaşmayı ve grupla oynamayı ve basit kurallara uymayı bu yaşta başarabilir. Bu dönemde ailenin tavrı çok önemlidir. Bu birey olmaya geçiş sürecinde çocuğun bazı taleplerini karşılarken bir parça geciktirmek, paylaşabildiğinde ve kurala uyduğunda ödüllendirmek çocuğun benmerkezcilikten kurtulmasında etkili olacaktır. Birçok oyunu ve aktiviteyi sürdürebilecek sabrı olan 3 yaş çocuğu yine de hala bir sorumluluğu uyarısız sonuna kadar sürdüremeyebilir.3.Evre: “hayal ettiğim şeyi olacak kişiyim”:GİRİŞKENLİĞE KARŞI SUÇLULUK DUYMA: Girişkenliğe karşı suçluluk duyma,üç yaşından altı yaşına kadar olan dönemdir.Çocuğun motor ve dil gelişimi,onun fiziksel ve sosyal çevresini daha fazla araştırmasına,daha atılgan olmasına olanak verir.Gerek anne-baba gerekse okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğretmenler çocuğun koşmasına,atlamasına,oynamasına izin verilmelidir ki çocukta girişkenlik duygusu gelişebilsin.Doğal merakından dolayı çok sık azarlanan ve engellenen çocukta,suçluluk duygusu gelişmektedir.Özellikle bu dönemde çocuk çevresindeki yetişkinlerin sorun çözme biçimlerini taklit eder. Yani bir problem çıktığında anne ve babası agresif davranıyorsa çocuk da benzer durumlarda agresif davranmayı öğrenir. Anne-babaların özellikle bu dönemde çocuğun sosyal yönünü geliştirecek bir tavır içinde olmaları önemlidir. Ayrıca zihinsel gelişimi için çocukların sorularına uygun ve doğru yanıtlar bulmaları, öğrenme isteklerinin kırılmaması açısından önem taşımaktadır. Bu yaş korkuların sıkça görüldüğü bir yaştır. Ve genellikle bu korkularını tanımlamakta güçlükler yaşarlar. Bu durumda çocuğu dinlemek, korkusunun nedenini anlamaya çalışmak ve sakinleştirmek gerekmektedir. 6 yaş, çocuğun bebeksi özelliklerden neredeyse tamamen kurtulup mantıklı ve realist olmaya başladığı bir dönemdir. Bu dönemde çocuk anne-babasının birçok duygu ve düşüncesini paylayabilecek ve onlarla fikir alışverişinde bulunabilecek olgunluktadır. Hem anne-babasıyla arkadaş olabilir ama bir yandan da disipline ve kontrole ihtiyaç duyar. Sorumluluk alabilir. Evdeki ve okuldaki kurallara uyabilir. Kendini tanıma ve kanıtlama ihtiyacındadır. Bu nedenle başardığı ve çabaladığı konularda onu desteklemek ve ödüllendirmek olumlu yönlerini pekiştirmek açısından önem taşır. Arkadaşlık çok önemlidir. Sık sık yaşıtlarıyla birlikte olmak ister. Değişik sosyal ortamlara ihtiyaç duyar.BİLİŞSEL GELİŞİM2-7 Yaş Arası Bilişsel Gelişim (İşlem Öncesi Dönem)2-7 yaş arasını kapsayan bu dönem, kendi içinde; sembolik dönem ve sezgisel dönem olarak ikiye ayrılır.İşlem öncesi dönemde, çocuklar, “ben” merkezlidirler. Henüz kendilerinin algıları dışında bir bakış açısı olduğunu anlayamazlar. Çocuk kendisini evrenin merkezinde görür. O olduğu için diğerleri de vardır. Onun istediği doğru olan şeydirBu yaştaki çocuk, evreni kendi beğenileri üzerine kurar. Eğer o gezmek istiyorsa, evin diğer üyelerinin de bunu istiyor olmaları dışında bir ihtimal yoktur. O acıktığı zaman herkes acıkır, o doyduğu zaman da herkes doymuş olur.a-Sembolik DönemBu dönem 2-4 yaş arasını kapsamaktadır. Bu yaştaki çocuğun temel özellikleri şunlardır:-Ben merkezlidir. Bu, bütün yaşam alanına yansır. Oyunlarda, bütün oyuncakların istediği her an elinin altında olmasını, istediğinde verilmesini ister.-Dili hızla gelişmeye devam etmekle birlikte, henüz tam olarak, duygu ve düşüncelerini ifade edecek, bilişsel ve fiziksel olgunlaşma gerçekleşmemiştir.-Birden fazla boyutu olan ilişkileri anlamlandıramazlar. Ayşe, Fatma’dan uzun, Fatma da Şenay’dan uzun. En uzun boylu kim sorusuna cevap veremez. Ama bu ilişkiyi sembolleştirip, kağıda çizdiğinizde, bu ilişkiyi doğru anlamlandırdığı görülebilir.-Sınıflama yapamaz. İlk öğrendiği hayvan dört ayaklı bir köpek ise, bundan sonra gördüğü, bütün dört ayaklılara köpek diyecektir. Çocuk bu dönemde özümleme ve uyumsama yapar. Özümlemeyle ilk kez leopar gören bir çocuk daha önce edindiği kedi şemasına leoparı yerleştirerek, leoparı kedi olarak tanımlayacaktır ve köpeklere yaptıklarını (sevme, dokuma gibi) yapmaya çalışacaktır. Uyumsamayla ise köpeklere kedilere davrandığı gibi davranan çocuk, köpeğe yemesi için süt verir, onun havladığını ve kemik yediğini görünce köpeği kedi şemasından çıkarır, ayrı bir köpek şeması oluşturur.Sürekli kullanılan bu iki süreç sayesinde çocuk, dış gerçeğe uyum sağlayarak, bilişsel gelişim dönemlerinde ilerler.-3 yaş civarında akranları ile birlikte oyun oynayacak bir sosyalleşme içine girer. Bu andan itibaren, ben merkezliliğinin düzeyinde giderek azalma olur. Ama sosyal ben’in tam olarak gelişimi bir sonraki dönem olan sezgisel dönemde başlar.-2-4 yaşlarında çocuk, gözünün önünde bulunmayan ya da hiç var olmayan nesne, olay, kişi ve varlıkları temsil eden semboller geliştirmeye başlar. Örneğin; bir çubuğu at, cetveli tabanca gibi kullanabilir. Bu yaşta sembolik oyun sıkça görülür. Sembolik oyunlar aracılığıyla çocuklar, çatışmalarını ortaya koyabilir ve dengelerini sağlayabilirler. Çocuklar büyüdükçe sembolik oyunları anlaşılmaz hale gelebilir. Çocuklar, sembolik oyunlarda yetişkinleri ya da çevrelerindeki olayları, varlıkları taklit ettikleri gibi, oyunu tamamen kendilerine özgü sembollerle de oynayabilirler.b-Sezgisel Dönemİşlem öncesi dönemin ikinci alt basamağı olan sezgisel dönem 4-7 yaş arasını kapsamaktadır.Dördüncü yaşın başlarında, çocuk bilişsel büyümede büyük bir adım atar. O gerçek objelerin yerini alan zihinsel sembolleri biçimlendirme, nesne ve olaylara işaret etmek için kelimeleri kullanabilme, objelerin gruplamalarını yapabilme (çoğu kez tutarsız olarak) ve çok basit düzeyde akıl yürütebilme ve olasılıkla kelimelerden çok zihinsel imajlar kullanabilme yeteneğine kavuşur .Çocuklar bu dönemde hala, iletişimsel konuşmada karşısındakini doğru anlamada güçlük çekebilir. Çocuklar, bir defada bir adımdan veya bir öğretimden daha fazlasını hatırlamada güçlük çekerler. Bununla birlikte, onlar kelimeleri kullanmaya, zihinsel imajları söze dönüştürmeye başlayabilirler. Böylece konuşmalar düşünceleri yansıtır bir hale gelir. Bir çok durumda anlamadıkları yapay kelimeleri ve ifadeleri her gün biraz daha fazla kullanmaya başlarlar. Bu yaş çocukları sıkça tartışırlar. Ancak bu tartışmalar sözel gürültülerdir. İnandırma ve ikna etmeye yönelik olmaları oldukça enderdir. Çocukların bu tartışmalarının, anne-babalar ve öğretmenler tarafından desteklenmesi, çocuğun kelime dağarcığını ve düşüncelerini ifade edecek yeni kelimeleri arama ve kullanma sıklığını artıracaktır.Çocuklar, sınırlı deneyimleri nedeniyle önyargılar geliştirirler. Karmaşık bilgileri dar kavramlarda örgütlemeye ve sıkıştırmaya çalışırlar. Örneğin, bir kız çocuğu bir gün anne-babasına “ben hemşire olacağım” diye söyler.Annesi neden doktor olmayı istemeyip de hemşire olmayı istediğini sorunca, kızgınlıkla “kızlar doktor olamazlar” der. O gün anaokuluna aşı yapmak için bir doktor ve hemşire gelmiştir ve gelen doktor erkek, hemşire ise kadındır. Çocuklar, bu yaşlarda kalıp yargılar geliştirmeye eğilimli bir zihinsel donanıma sahiptirler.Çocuklar büyüdükçe oyunları daha sosyal olur. Daha önce tamamen ben merkezli ve kendine dönük olan çocuk giderek sosyalleşir. Diğerleri ile de ilgilenir ve onlara güvenmeye başlar. Kaybolan objeleri arayıp bulmayı çok severler. Aynı objenin aynı yere saklanıp bulunması bile onu eğlendirir. Yerini yeni bir etkinlik almadığı sürece, aynı oyunu sıkılmadan oynamaya devam edebilir.Az da olsa oyunun kurallarını bilir ama kötü niyetle olmasa da oyunun kurallarını değiştirir. Çünkü, ne yapacaklarını düşünürken, kuralları unuturlar . Bu nedenle de kuralları sıkı sıkıya uygulamakta yetişkinler tarafından direnç gösterilmemelidir.Sezgiye dayalı düşünme döneminde, çocuk hızla eksik gruplama yapma durumundan yeterli bir sınıflama yeteneğine doğru ilerler. Toplama yapabilir hale gelir. Buna ek olarak, büyük gruplar içinde alt bölmeler ve gruplamalar yapabilir. İkisini birden, büyük grup ve içinde küçük grup yapması istenir ise yapamaz. Bu onun bütünün bilgisi ve alt parçalarının bilgisini aynı anda zihninde tutamadığı anlamına gelir. İfade edilen bu yetersizliğin matematik öğretimi için çok önemli olduğu açıkça görülmektedirBu dönemde, çocuklar sınıflama yapmada hala yetersiz olsalar da; bir önceki döneme göre biraz daha gelişmişlerdir. Çevrelerindeki hayvanları artık sadece görünüşleri ile değil çıkardıkları seslerle de tanıdıkları için, köpekle kediyi birbirinden ayırt edebilirler. Ancak, ilk defa gördükleri bir dört ayaklı bir hayvanı ilk tanıdıkları dört ayaklı hayvanla hemen özdeşleştirmek eğilimindedirler. Bu nedenle de, ilk defa gördükleri dört ayaklı hayvanın çıkardığı sesi merak ederler. Çıkardıkları ses aracılığıyla, onu ilk öğrendiği dört ayaklıdan ayırmaya çalışırlar.Çocuklar, bu dönemlerde, yetişkinlere göre oldukça fazla yalan söylerler. Ancak, bu yetişkinlerin algıladıkları anlamda yalan değildir. Burada, çocuk, zihinsel imajlarını yani hayallerini konuşmaya dökerler. Çoğu yetişkinin bunu yalan olarak algılayıp, çocuğu gerçekle yüzleştirme çabaları, çocuğun zihinsel hayaller geliştirmesini ve ifade etmekten sakınmasına neden olabilir. Bu ise, çocuğun bilişsel gelişimi önünde bir engelleyici olarak düşünülmelidir.Bu dönemde çocuk sınıflama yapmakta da biraz daha ustalaşmaya başlar. Önüne konulan nesneleri, artık farklı özellikleri açısından da sınıflayabilirler. Örneğin mavi küpleri bir yere, mavi üçgenleri bir yere, kırmızı daireleri bir yere, kırmızı kareleri bir yere ayırabilir. Burada ayırt edici özellik sayısı ikiye çıkmıştır. Fakat ondan buna ek olarak büyüklüğü de dikkate alarak yapması istenirse, yapamaz. Çünkü, hala işlem hızı ve yeteneği yeterince gelişmemiştir.Not:Bu bilgileri çeşitli kaynaklardan düzenledim Bu yüzden tam olarak bir kaynak veremiyorum.Çok fazla bilimsel dil kullanmamaya çalıştım ve daha çok 0-6 yaş grubu özelliklerini almaya çalıştım.Siz çalışın ben gelirim yine.

kağlumbağacık

Bugün kağıtlarına birer kapumbağa çizdim. Sonra da dedim ki bu kaplumbağa bişeylerden korkmuş, sizce neden korkmuş olabilir onu çizin bana.Birisi babasını çizdi.Birisi karanlık.Bir diğeri köpek.Biri şimşek.Birisi yüksek ses ki o Emreydi.Biri öcü çizdi.Diğeri de araba.Biri de deniz..Sonra da dedim ki, bu kaplumbağa öyle bişey söyleyin ki artık korkmasın, çıksın kabuğundan.Sorun sendeyse, çözüm de sende yani.Babasını çizen, yaramazlık yapınca babasının onu dövmesinden korkuyomuş, dedi ki yaramazlık yapma kaplumbağa baban seni dövmez o zaman ,korkma.Köpek çizen de çözümünü buldu kendince. Sen köpeğe zarar vermezsen o da sana bişey yapmaz kaplumbağacık korkma.Şimşek çakarsa annene sarıl kaplumbağa, hem şimşek bulutlar birbirine çarpınca oluyo, korkucak ne var bunda.Emre de müziğin sesini kıs kaplumbağa kardeş dedi. Ama ya o kardeş kosere gitmek isterse..Bu hala sorun tabi..Öcü çizeni öcü diye bişeyin olmadığına inandırmam hayli güç oldu. Sonra o da korkma kaplumbağacık çık kabuğundan öcü yokmuş, bak ben bile boşuna korkmuşum dedi.Araba çizen karşıya geçerken dikkatli olmasını söyledi, o zaman araba ona bişey yapmazmış, korkmazmış.Deniz çizen de , sen neden korkuyosun ki bak ben bile denize giriyorum korkma dedi.Söylediklerinin hepsini yazdım kağıtlarına.Sahi ben ne söylesem ki şu kaplumbağaya dedim. Baktım benim kağıdım bomboş, çok yalnız kalmış kaplumbağacık. Yalnızlıktan mı korkuyosun sen aaa ne ayıp diye yazdım. Sen hiç yalnız olurmusun. Bak kutu kutu birsürü paketler geliyor sana. Seni düşünen ne kadar çok dostun var yalnız olurmusun hiç..Orda başıboş görünüyosun ama kaldır bakalım başını kabuğundan, neler neler görüceksin sen..Öyle korkup sinersen ben bilmem..Çok da yavaşsın be güzelim...Hadi kaldır başını hadi..

Biz beraber oyun oynayabiliriz

Çocuğumuzun özel odası varsa odasına, yoksa evin herhangi bir yerinde kendini tüm bedenini görebileceği bir ayna asabiliriz Bu, hem duygusal hem de kişilik gelişimi açısından önemli.
Birkaç meyveyi tabağa koyabiliriz ve ''meyve bulmaca'' oynayabiliriz. Bir meyvenin özelliklerini tarif ederiz onun bu meyveyi bulmasını isteriz , sonra o bir meyveyi tarif eder ve biz bulabiliriz. Bu oyunu başka eşyalar için de oynayabiliriz
Bana bir ağaç çiz"deriz.Rengine ve şekline müdahale etmeyiz.Daha sonra dooğadaki ağaçları beraberce inceleriz.Yeşil olmayan ne kadar çok ağaç olduğuna şaşırabiliriz.Ağaçların çeşitliliğini keşfetmek bir o kadar ilgi çekici ki.Bu incelemeden sonra bir ağaç resmi daha yapabiliriz.Bakalım resimde farklılık olmuş mu?
Bir olayı bir kişiyi, bir eşyayı ya da bir yeri bize tarif etmesini isteyebiliriz.Bunun için "anlat, söyle, açıkla, tarif et" ifadelerini kullanabiliriz.Anlaşılmak ona güven verecektir.
Onun belleğine güvendiğinizi hissettirebiliriz.!Maç hangi kanaldaydı?Anneannende hangi çorbayı içmiştik?
Balonu düşürmeden bir odadan diğer odaya taşıma oyunu oynayabiliriz.
Beraberce hiç gitmediğiniz bir yönde,semtte bir süre yürüyebiliriz ve orası ile ilgili konuşabiliriz..Alışılmışın dışındaki şeyleri yapmak çocuğun değişikliklere uyumunu kolaylaştırır.
Peçeteleri kaç farklı şekilde katlayabiliriz?Deneyebiliriz.
Çok alçak sesle konuşabiliriz ve söylediklerinizi anlamasını isteyebiliriz. Daha sonra aynı şeyi onun yapmasını isteyebiliriz.
Avucunuza bir şey saklayabiliriz ve ne olabileceğini tahmin etmesini isteyebiliriz. Gerekirse ipucu verebiliriz tabi.
Kaynak : Portage erken eğitim rehberi

Biraz da annenden öğren

Alışverişe giderken dedim ya sana oyuncak almak yok diye..Sen oyuncakların karşısında dururken "aaa ama hani yoktu " demiştim ya hani , sen " sadece izliyorum " dediğinde nasıl üzüldüm biliyomusun..Ama yok demiştim ve sözümde durmalıydım..Almadım bakakaldığın oyuncağı.. Cips alabilirmiyiz dediğinde yok alamayalım çikolataya ne dersin diye sorduğumda nasıl da tıpış tıpış gittin çikolata raflarına hemen..Parka gittik sonra sen çok güzel oynuyordun ve ben 5 dakika sonra kalkıyoruz dediğimde tamam demene çok şaşırdığımı da söylemeliyim mutlaka..En sevdiğin oyuncağını arkadaşına hediye edebiliyosun..Şortunu boyamışsın , kim yaptı bunu diyorum " ben boyadım yanlışlıkla " diyorsun.. Nasıl kızarım ki sana..Bütün bu itiraz etmemeler kabullenme mi yoksa beni anlıyomusun çok merak ediyorum..Sen neden ciyak ciyak ağlamayıp , başına gelene eyvallah diyip hemen kabulleniyosun be oğlum..Eğer beni anladığın içinse tüm bunlar eyvallah da biraz ısrarcı da olmalısın bence, isteklerinin arkasında da durmalısın..Arabandan, oyunundan, cipsten vazgeçtiğin gibi herşeyden bu kadar çabuk vazgeçme emi..Çok inatçı, hayatta istediğinden asla vazgeçmeyen, pek mızmız annen ben..Seni çok seven...

oğluma

Bu çocuk benim eserim. İyi mi yaptım kötü mü bilmiyorum. Kendimi çok sorguluyorum. Bu kadar merhamet genetiğini bozar mı bu çocuğun. Yada kavga etmekle hakkını savunmak arasındaki ince çizginin olduğu yer neresi.
Parka gidelim dedi, gittik, bir araba var ve haliyle paylaşılamıyor iki çocuk arasında. Ben izliyorum, ama sadece izliyorum. Bizimki her an vazgeçebilir , ama biliyorum ki çok istiyor o arabaya binmeyi, karşısındaki de onun yarısı kadar bir çocuk.. Yani arabaya binme yarışını kazanan çocuk.. Sonra bir kız daha geliyor, cüsse olarak yine bizimkinden küçük. Çığlık atmaya başlıyor küçük kız, tabi iki erkek uzaklaşıver hemen olay yerinden. Kız çığlık atıyor, bizim oğlan ağlıyor. Kıza annesi bağırıyor, bizimki yine ağlıyor. Baktı bu iş böyle olmuyor benden yardım istedi bizimki bu defa... Hiç yüz vermedim, kendin hallet dedim. Ben hala gölge, izlemede. Bu iş çığlık atarak çözülebiliyor diye düşünmüş olmalı ki o da çığlık attı bu defa. Kız aldırmadı, zafer hala bizimkinde değil..Kız sıkıldı bir süre sonra, bizimki de nihayet kurulabildi direksiyona...
Şimdi bu çocuğa nasıl öğretirsin çığlık atmadan hakkını elde edebilmeyi. Yada nasıl dersin, başkası ağlıyor diye senin de ağlaman gerekmiyor diye..
Davranış sorunu olan çocukların eğitimi kitabından sıkılmıştım bir süre önce bu akşam biraz gözatasım geldi. Okul öncesinde davranış sorunları ve giderilmesi için stratejilermiş konu,altını çizdiğim yerler olmuş, Mesela demiş ki kitap:
- Öfke nöbeti: Çocuk ilgi çekmek veya kızgınlığını ifade etmek için kullanır. "hayır " sözcüğü çocukta sınırlama yaratacağı için öfke nöbetine sebep olabilir. Hayır sözcüğünü azaltmak çözüm. Öfke nöbetine sebep olan nesne ortadan kaldırılabilir, yada başka yöne dikkat çekilebilir. Öfke nöbetinde çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalı. ( Buraya kadar hepsi güzel, ama şimdi parkta duran araba nasıl kaldırılır. Arabanın kaldırılması 3 çocuğun öfkesini bitirir mi, hadi arabayı kaldırdık, salıncak ne olucak, tahterevalli var bir de, o da ancak iki çocuğu idare edebiliyor, bilmiyorum)
- Ağlama: Görmezden gelmek etkili ( Gölgeydim oğlum, görmezden geldim ama sen ağlamaya devam ettin, hem bir kız ağlıyor diye sen de hep ağlarsan, ohooo, daha çok ağlarsın sen ...ben yine bilmiyorum )
-Uygun olamayan davranışın azaltılmasında öncelikle tercih edilmesi gereken en ılımlı teknik, ayrımlı pekiştirme, yani uygun olmayan davranış görmezden geliniyor ve uygun davranış pekiştiriliyor. (Uygun davranış hangisi, onu da bilmiyorum)
-Günlük rutinler oluşturmak: Çocuğun rutinleri kendini güvenli hisseder ve bu durum çocuklara yeni öğrenme fırsatları yaratır. ( Hıh tamam şimdi oldu. O zaman yarın hemen günlük rutin oluşturuluyor, yine aynı parka gidiliyor, aynı kızın ve aynı çocuğun gelmesi umud edilerek, bizim oğlanın arabayı kazanma yarışında başarılı olması bekleniyor. )
Napıyosun oğlum, yanlarına gidiyosun ve ben de arabaya binmek istiyorum diyosun bu kadar, kız çığlık atarsa korkmuyosun, ağlarsa hemen kaydırağa bir geçiş yapıyosun. Ağlaması bitmişse, ben de binicem diye ısrar ediyosun,(bana değil , ona ).. Anlaştık mı benim yufka yürekli, korkak oğlum....

Parmak boyası, sulu boya, pastel boya, oyun hamuru, ebru vs.

Görsel sanatlar eğitimi kitabını paketleyip evin uzak köşesine yerleştirmeden önce evde kolayca yapılabilecek, çoğu da tarafımdan denenmiş ve başarılı sonuçlar alınmış, boya tariflerini eklemek istedim..
Satılan o rengarenk boyaların içinde hangi katkı madderinin olduğunu bilmediğim için benim tercihim hep doğal olanlarından yana oldu. İçine ne koyduğumuzu bilirsek , minicik ellere neyin dokunduğunu da bilmiş oluruz ve rahat oluruz sanırım..Kolay gelsin size..
Parmak boyası
Malzemeler: Kola, çeşitli renklerde toprak boyalar, 5-10 damla gliserin, bir tutam sabun rendesi
Kolanın hazırlanışı: Bir miktar buğday nişastası soğuk su ile kaşık yardımıyla karıştırılarak boza kıvamına getirilir. Bir çaydanlık içinde fokur fokur kaynayan su, yavaş yavaş ama kesintisiz bir şekilde sürekli karıştırarak ilave edilir. Muhallebi kıvamına gelinceye kadarkarıştırmaya ve kaynar su dökmeye devam edilir. Kola hazırlandıktan sonra üzerine bir kağıt örtülerek soğumaya bırakılır. Bir kaç gün saklanabilir. Ama sıcak havalarda çabuk bozulacağı için tüketileceği miktarda yapılması tarafımdan tavsiye edilir.
Parmak boyasının hazırlanışı: Hazırlamak istenen renk kadar kap alınır. Her kaba bir miktar kola ilave edilir. Toz boya ve parlaklık vermesi için bir kaç damla gliserin damlatılır. Bir miktar sabun rendesiyle karıştırılır.
Pastel boya
Malzemeler: İnce toz boya ve mum.
Hazırlanışı: Mum bir kapta eritilir. Bir miktar toz boya ve ılık suyla inceltilir. Erimiş mumla karıştırılır. Hazırlanan boya kalıplara dökülür.
Sulu boya
Malzemeler: Farklı renklerde toz boyalar, gliserin, arap zamkı, gazoz kapakları ve naylon bayan çorabı.
Hazırlanışı: Bir ölçü zamk üç ölçü su içinde erimesi için bir gün bekletilir. Bu eriğin bulunduğu kap içinde başka bir su dolu kabın içine oturtulur ve ısıtılır. Kıvama gelince naylon çorabın içinde süzülür. Toprak boyalar kaselere konur ve üzerine hazırlanan zamk dökülür. Karıştırarak ezilir. 7-8 damla gliserin ilave edilip karıştırılır. Çay kaşığı ile gazoz kapaklarının içine doldurulur. Kuruması için 3 gün bekletilir.
Ebru
Malzemeler: yağlı boya, terebentin, fırça, damlalık kağıt, su kabı, yoğunlaştırılmış su,
Suyun yoğunlaştırılması tuz, kola yada kitreyle yapılabilir. Piyasada satılan kitreye, kapladığı alanın 5- 6 katı su ilave edilir. Bir iki gün bekletildikten sonra, karışım ezilerek ve elekten geçirilerek homojen bir kıvam elde edilir. Boyanın uygulanacağı kaba dökülür, istenilen yoğunluğun sağlanması için su ilave edilebilir.
Terebentinle inceltilmiş boyalar , su yüzeyine fırça yada damlalıkla damlatılır. Kürdan gibi sivri uçlar yardımıyla boyalara şekil verilir. Su yüzeyinde oluşan görüntüler kağıda alınırken, kağıt kısa kenarındaki iki ucundan tutulur. Kabın içine tek seferde ve önce köşelerden yerleştirilir. Boşluk oluşmamasına dikkat edilir. Eğer boşluk oluşursa, toplu iğne batırılarak boşluklar giderilebilir. Kağıt suya batırılıp çıkarıldıktan sonra kağıt üzerindeki kalıntıları gidermek için su dolu bir kaba yine batırıp çıkarma işlemi yapılır. Yoğunlaştırılmış su üzerindeki boyalar gazete kağıdıyla temizlenebilir.
Tuz seramiği ( oyun hamuru)
Malzemeler: 1 ölçü un, 1 ölçü tuz, yarım ölçü su, birkaç damla zeytinyağı yada gliserin
Hazırlanışı: Un tuz ve su karıştırılır. Kayganlık vermesi için gliserin yada zeytinyağı eklenir. Hamur macun haline gelene dek yoğurulur. Renkli hamur elde etmek için guaj boya yada renkli toz boyalar eklenebilir. Yada yapılan çalışmalar kuruduktan sonra sulu boya yada guaj boya ile boyanabilir.
Kağıt hamuru
Hazırlanışı: Su dolu bir kovaya küçük kesilmiş kağıt parçaları konur. Bir iki gün bekletilerek erimeleri sağlanır. Kağıtların suyu sıkılarak alınır. Un yardımıyla hamur elde edene kadar yoğurulur.
Tutkallı boya
Parmak boyasına benzer. Geniş fırçalarla uygulanabilir. Damlatılarak yada sıçratılarak çeşitli çizgiler ve dokular oluşturulur.
Malzemeler. Toz boya, tutkal ve su.
Hazırlanışı: toz boya su ile karıştırılır. Tutkal ilave edilir. Boyanın yoğunluğu su ve tutkal miktarı değiştirilerek ayarlanabilir.
Şeker boyası
Tutkallı boyanın içine toz şeker ilave edilmesiyle oluşturulur. Toz şeker uygulamadan hemen önce ilave edilmelidir. Her renk ayrı kaplarda ve içlerinde plastik kaşıklar olmalıdır. Çocuklar kaşıklarla aldıkları boyaları damlatıp akıtalar çalışma yapabilirler. Resim kuruduğunda şekerler yüzeyde ışıltıların oluşmasını sağlar.

İzleyiciler